Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü 2010 mezunlarından Gözde Attila ile “Affedersiniz İçedönük” adlı kitabı hakkında konuştuk. Gözde Attila’nın yazmış olduğu kitaba ve öğrencilik yıllarına dair detayları röportajımızda bulabilirsiniz.

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba, ben Gözde Attila. Koç Üniversitesi psikoloji bölümü 2010 mezunuyum. 15 yıldır pazarlama alanında çalışıyorum, bugüne dek 50’nin üzerinde markanın stratejilerini oluşturma ve marka iletişimi süreçlerini yönettim. Aynı zamanda uzun zamandır psikoloji üzerine bir blogum var. Evliyim ve 4 yaşında bir erkek çocuğu annesiyim.

Koç Üniversitesi’nde eğitim aldığınız dönemden biraz bahseder misiniz? Nasıl bir öğrencilik geçirdiniz?

Koç Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi alırken, çok farklı alanlardan ek dersler de alarak, dolu dolu bir eğitim dönemi geçirdim. Liseden beri niyetim, psikoloji eğitiminin ardından pazarlama alanında çalışmaktı, dolayısıyla eğitim sürecinde de psikolojiye ek olarak pazarlama / işletme dersleri alarak bu hedefimi destekleme imkânı buldum.

Tabii Koç Üniversitesi’nden bahsedip dostluklardan bahsetmemek olmaz, bugün hala hayattaki en yakın dostlarım, Koç Üniversitesi’nde edindiğim arkadaşlarım; onlar benim için bir aile gibi oldu. Bu anlamda hem eğitim anlamında hem sosyal anlamda Koç Üniversitesi’ni çok güzel anılarla hatırlıyorum. Hepimize hayat boyu devam edecek çok önemli değerler kattığına inanıyorum.

Mezun olduktan hemen sonra neler yaptınız?

Mezun olduktan sonra bir reklam ajansında marka yöneticisi olarak çalışmaya başladım. Sonraki 8 yıl boyunca farklı reklam ajanslarında çalıştım, dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen markalarını yönetme, stratejilerini oluşturma şansı buldum. Dünyanın en prestijli reklam ödülü olan Cannes Lions ile ödüllendirilen bir proje de dahil olmak üzere, birçok ödüllü projede yer aldım.

8 yılın sonunda kariyerime kurumsal şirketlerin pazarlama departmanlarında devam ettim. Media Markt ve Ülker’in ardından şimdi Logo Yazılım pazarlama departmanında kariyerimi sürdürüyorum.

Bir yandan iş hayatını sürdürürken, en büyük hobim olan yazmayı hiç bırakmadım, psikoloji alanındaki blogumda düzenli yazılar yazdım, özellikle üzerine yazmayı ve konuşmayı sevdiğim bir konu olan içedönüklükle ilgili The School of Life Türkiye’de atölye lideri oldum, ardından aynı konuda bir TedX konuşması yaptım.

 “Affedersiniz İçedönük” adında bir kitap yazdınız. Bu kitap okurlarına neler vaat ediyor?

Bu kitabın en önemli vaadi, içedönüklerin, duydukları sessizlik, sakin bir ortam ihtiyacı sebebiyle kısıtlı bir hayata razı gelmeleri gerektiği önyargısını kırmak. İnternette basit bir araştırma yaparsanız, içedönükler için uygun görülen belli meslekler olduğunu görürsünüz. İçedönük kelimesiyle görsellerde bir arama yaparsanız, kütüphanede sessizce kitap okuyan, ya da doğada tek başına yürüyüş yapan düşüncelere dalmış içedönükler görürsünüz. Bunlar içedönüklerle ilgili doğru içgörüler olmakla birlikte, içedönüklerin yalnızca hayatın sakin sessiz ve spot ışıklarından uzak kısımlarında yer alabileceklerine, ancak bu şekilde dengede olabileceklerine dair önyargıların kırılmasını çok önemli buluyorum.

İçedönüklerin, kendilerini regüle etme becerileri kazandıklarında dış dünyada diledikleri tüm ortamlarda, tüm mesleklerde başarı ve mutlulukla yer alabileceğini hem bilimsel olarak, hem de kendi hayat hikayemden biliyorum.

Kitapta bunu, çocukluğumdan kariyer yolculuğuna uzanan kendi hikayem üzerinden, gerçek örneklerle anlatıyorum. 15 yıldır kariyerimi sürdürdüğüm, belki de dünyada seçilebilecek en dışadönük iş alanlarından biri olan reklam ve pazarlama alanından anılarla, nasıl böyle bir sektörde bir içedönük olarak dengemi koruyabildiğimi ve herkesin bunu yapabileceğini anlatıyorum.

Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Bir içedönük olarak, özellikle gençliğimde bu konuyla ilgili hep aradığım bir kitap vardı. Bana benzer birinin yazdığı, bana bir arkadaş gibi yol gösterecek, ilham verecek bir hikâye aradım hep. O zamanlar çok üzerine düşülmeyen bu konuda bugün ne mutlu ki yazılmış kitaplar arttı ve artıyor. Ancak bu kitaplar genellikle konuyu teorik olarak, araştırmalar üzerinden ele alıyorlar. Ben farklı olarak Affedersiniz İçedönük’ün, yaşanmış bir gerçek hikâye üzerinden, benimle benzer durumda olan içedönükler için bir arkadaş görevi görmesini hayal ettim, bu kitap böyle ortaya çıktı.

Yıllar içinde içedönüklükle ilgili düzenlediğim atölyelerde, işin teorik, bilimsel kısmını anlattığım bölümlerden sonra, “Peki ben ne yaptım?” bölümlerinin, samimi kişisel örneklerin en çok ilgi çeken bölümler olduğunu gördüm. Atölyelerden sonra katılımcılardan, bu içten paylaşımların, gerçek yaşanmışlıkların ne kadar önemli bir katkı sunduğuna ve onlara ilham verdiğine dair geribildirimler aldım. Bu geribildirimler de, kitabı yazmam için önemli bir itici güç oldu.

 Affedersiniz İçedönük’ü kimler okumalı?

Kitabın ana hedef kitlesi elbette kendisi içedönük olan kişiler. Ancak bunun yanında, çevresindeki içedönükleri, örneğin içedönük çocuğunu, eşini, çalışma arkadaşlarını anlamak, hayata onların gözünden bakabilmek açısından, herkes için faydalı bir kaynak olacağına inanıyorum. Bir de kitapta yaptığım önemli bir vurgu var: “Hepimizin bir içi var.” Hiçbirimiz tamamen dışadönük veya tamamen içedönük değiliz, dolayısıyla kitapta okuyan herkesin kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum.

Özellikle öğrencilik yıllarında olan, kariyerinin başında olan ve içedönüklüğü ile kariyeri arasında nasıl denge kuracağı konusunda aklında soru işaretleri olan gençlere ilham vereceğini biliyorum.

“Affedersiniz İçedönük” kitabını satın almak veya incelemek isteyen mezunlarımız nerelerden bu kitaba erişebilir?

Tüm kitabevleri ve kitap satılan tüm online platformlardan satın alabilirler.

Mezunlarımızla paylaşmak istediğiniz veya genel anlamda eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Bu topluluğun parçası olmak bana daima gurur ve güven veriyor. Bugün kitabımla ilgili bu bilgileri de kendi mezun topluluğumuzla paylaşmak benim için çok özel oldu, teşekkür ederim.