2007 İşletme ve Matematik mezunu Buşra Durceylan ve 2007 İşletme mezunu Hasan Emre Fırıncıoğlu ile Kasım 2013’te Japonya’dan başladıkları Asya Pasifik seyahatlerini ve kurumsal hayata ara verip nasıl böyle bir maceraya atıldıkları üzerine konuştuk. Buşra ve Emre’nin uzaklardan selamı var…

Merhaba, mezunlarımıza kendinizden bahsedebilir misiniz?

Buşra: Merhabalar, babaanne tabiriyle 2007’de başlayan arkadaşlıkları 2012’de bir Sarıyer yaz gecesinde evlilikle devam eden iki Koçluyuz. Altışar senelik beyaz yaka tecrübemiz, plaza insanlığı sertifikamız var. İngilizcemiz muazzam, Excel’imiz süper. Saha satış, ürün yönetimi, pazarlama, kanal yönetimi, telekom, medikal, danışmanlık, yazılım ne ararsan hepsi bizde…

Emre: Popüler turistik ilçe süperbakkalı rafı gibi sınırsız bir portföy! Şokelladan mikroSD hafıza kartına kadar herşey var…

İş hayatına ara verip böyle bir yolculuğa çıkmak gibi cesur bir adımı nasıl attınız? Bu yolculuk fikri nasıl ortaya çıktı?

Buşra: Biz de Vietnam’da gecenin 1’inde rezervasyonumuzu unutan otelin kapısında, “nasıl bıraktık ya gül gibi işlerimizi, sıcacık yuvamızı” diye bir kere sorduk kendimize! Şaka bir yana, hep bir şeyler kaçıyor hissini çok yaşıyorduk. Yani dünya değişiyor, kültürler globalleşme ile birbirine benzemeye başlıyor, birçoğu yok oluyor. Biz her sene bir haftalık tatili bekleseydik, Kamboçya’nın güneyindeki o güler yüzlü, henüz naifliğini kaybetmemiş insanlarla hiç tanışamayacaktık. Tayland örneği var mesela, yolda tanıştığımız birçok kişi, Tayland’ın beş sene önce çok daha farklı bir yer olduğunu, insanlarının çok değiştiği anlattı. Bizim de, geçtiğimiz rotada en az sevdiğimiz yer Tayland’dı.

Emre: Hani siz işe giderken, boğazda sabah yürüyüşüne çıkan, hatta siz en hararetli, sonucu olmayacak toplantınızı yaparken sahilde portakal suyunu yudumlayan ablalar, abiler vardır ya! Hah, işte tam onlara özendik de istifa ettik! Bir de hep dört aylık sakal nasıl gözükür sorusu için için yiyordu beni, bazı sorulara cevap bulmalıydım. İlerde “Ah, vah, -cektim, -caktım” dememek için en doğru zamanı en güzel şekilde değerlendirmeye karar verdik.

Buşra: Bir de “Size haberlerimiz var” dediğimizde, sözün bitmesini beklemeden sevinç çığlığı atıp “Kaç aylık?” diye soran ebeveynlerimiz olduğu doğrudur. Bu kararla onları da biraz püskürtme imkanı bulduk.

Yolculuk yapmayı, yeni yerler görmeyi sever miydiniz? Daha önce de bu tarz yolculuklara çıkıyor muydunuz?

Buşra: Evet “yine mi bi yere gidiyorsunuz” ya da “doymadınız mı gezmeye” gibi kalıpları çokça duyuyorduk ama bu kadarını yapacağımızı biz de tahmin edemezdik. Daha önce, hep güvenli sulara gidiyorduk. Temiz, düzenli Avrupa’ya…Elimizi, yüzümüzü bu kadar kire bulaştırmamıştık ama malum deterjancının da dediği gibi kirlenmek güzelmiş 🙂

Şimdiye dek nereleri gezdiniz? Planda nereler var?

Buşra: Bu gezi kapsamında Asya-Pasifik. Öncesinde Avrupa ve Amerika’ya gitmişliğimiz var. Güney Amerika’yı da isterdik ama o başka bahara!

Seyahat öncesindeki hazırlık süreci nasıl gelişti?

Buşra: Önce rotada uçup kaçtık, Japonya’dan girip Amerika’dan çıkıyorduk. Sonra banka hesabı kırmızı alarm verdi, projemizi reddetti. Sadece Asya-Pasifik’e karar verdik. Hızlıca vizelere başvurduk, sırt çantalarını kaptık. Bir de, yılların fanus kültürü damarlarda, temkinden ölmek üzereyken bulduk kendimizi. Bir sürü ilaç, su geçirmez montlar, ayakkabılar… Gören dört aylığına dağa çıkıyoruz zanneder. İşimize yaramadı değil, ama bunu da mı düşündünüz dedirtecek ayrıntılar geliyor insanın aklına alışkın olmayınca, çevresinde bu tip yolculuklara çıkan başka arkadaşları olmayınca, vs..

Nasıl bütçelediniz?

Emre: “Yürüü bee, helal olsun!” dan sonra en çok gelen tepki de “Hayırdır piyango mu vurdu?” idi. Açıkçası ilk uçuşumuzdan birkaç hafta önce oynanan Juventus-Galatasaray maçının 88. dakikasında Umut Bulut’un şık plasesiyle gelen beraberlik sayesinde, 1’e 70 veren kupondan kazandığımız 140 TL(yalnızyüzkırk) dışında hiç havadan para kazanamadık. Onla da yatırım olsun diye yetenekli gençleri burslandırdık, hiç ettiler sermayemizi. (İşte bunlar hep Koçlu bahis lobisi, isim vermek gibi olmasın ama; Bahar Orhan Şakar, Ömer Özkan Şakar, Didem Çiloğlu Serin, Serdar Türker, İpek Karacabeyli Teani)

Bir de “amma çok kazanıyormuşsunuz” tepkisi var çok güldüğümüz. En garibi de bunu söyleyen arkadaşlardan birinin yakın zamanda 60 bin Euro’luk otomobil siparişi vermesiydi. Bu bütçe bizim ayırdığımız meblaya diz çöktürür, af diletir, üstüne de beş dünya turu attırır. Ortaokul coğrafyacısı gibi işaret parmağımın ucuyla sol kaşının yarım santim üstünü enine enine ittiresim geldi yine. Kendisine kazasız, belasız sürüşler diliyoruz 🙂

Yolculuklarınız sırasında sizi en çok etkileyen şeyler ya da kültürel alışkanlıklar nedir?

Buşra: Kamboçya’da hayır diyemeyen insanlar, Vietnam’da küçücük kızları koluna takmaya çalışan 60’lık Amerikalılar, Hindistan’da beyaz tenli her insana star muamelesi yapıp, bizim o bakımsız, berduş halimizle fotoğraf çekilmek için sıraya giren insanlar, Japonya’da vagonu denetleyen amirin kapıdan çıkarken tekrar dönüp saygısından vagonu selamlaması, yine Japonya’da hasta olan ya da kendini kötü hisseden herkesin maske takması ve soğuktan burnum akıyor diye yaşlı bir teyzenin gelip kibarca beni haşlaması gibi gibi her ülkede şaşırdığımız, bu da olur mu deyip etkilendiğimiz onlarca şey var…

Şimdiye kadar yaptığınız yolculuklar size neler kattı, yeni perspektifler edinmenizi sağladı mı?

Emre: Dünya nüfusunun ciddi bir oranı hakkında birebir tecrübemiz var artık, zaten bu geziyi sırf tatil yapalım diye planlamadık. Farklı coğrafya ve kültürlerde yaşama tecrübesi edinmek istiyorduk. Azgın dalgaların hırçın çocuğu bir Karadenizli olarak bu gezide en çok sabretmeyi ve hoşgörüyle beklemeyi öğrendim. Sollamalarda vites küçültme, gaz verme ihtiyacı hissetmeyen insanlardan oluşan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Karşı şeritteki araçla kafa kafaya tokuşmaya 20 metre kala freni kökleyen, sonra da tamamen durarak birbirlerine kibarca yol veren insanların olduğu.

Buşra: Yolculuk sırasında fark ettim ki benim en hassas olduğum konu çamaşırlarımı yıkatmakmış, komik ama gerçek! İlk başta çamaşırhanelere kendim girip, çamaşırlarıma dokundurmadan yıkamaya çalışıyordum, sonra bu böyle gitmez dedik. Hayatta takıldığımız her konunun aslında bizi yavaşlatan, ayaklarımıza bağlanmış birer zincirli gülle olduğunu anladım. Meğer her yerde çamaşır yıkatılabiliyormuş! Kendi kendini hapsetmeye değmiyormuş!

Başınızdan geçen ilginç olaylar varsa bizimle paylaşabilir misiniz?

Emre: Hindistan’da demiryolu en çok tercih edilen ve en kalabalık seyahat yöntemi. Mumbai-Udaipur yolculuğu için iki hafta önceden aldığımız bilete rağmen kalkış günü hala yedek listesinde olduğumuzu ve seyahat edemeyeceğimizi öğrendiğimizde haplar Buşra’nın mide bulantısını geçiremez olmuştu. Son çare; battaniyecileri biraz görerek attık kendimizi trene, biletçiyi de ayarlayınca ne de olsa klimalı kompartmandaki yataklarımız hazırdı. Gece 10’da biletçi yerimizi göstermek için yanaştıktan sonra soluğu 2.sınıfın (tarif&tasvir etmemin mümkünatı yok) vagon geçiş boşluğu tuvaletine nazır battaniye dolaplarında almamız bir oldu, yatak yokmuş. Yandan sürgü kapaklı tabutumuza çarşaf bile sermişlerdi sağolsunlar. Sabah dört gibi gözümü araladığımda burnumun dikine duran şey battaniyecinin yaşanmışlık dolu topuğu olamazdı değil mi? O an cebimdeki banknotun manasız kudretini gördüm işte. Hüzünlenmiştim, naifleştim, gözlerimi yumdum. Sonra hep tren kullandık, girince alışıyosun.

Bir de otobüs maceramız var. Sri Lanka’nın çay tarlası cenneti Nuwara Eliya’sından okyanus kıyısındaki sörfçü yuvası Mirissa’sına gitmek için tek yöntemin belediye otobüsü olduğu ve yolculuğun dört saat süreceğini duyduğumuzda kendimizi en az yedi saate hazırlamıştık. Sabah sabah içmekten kan çanağına dönmüş gözleriyle gar görevlisi bizi yönlendirirken bir yandan da devlet otobüslerini övüyordu. 70 model Tata’nın kabak lastiğinden yansıyan güneş kelimden sekip Buşra’nın gözlerini kamaştırıyordu. 90 derece diklikteki tahta (dikkat ederseniz ahşap demedim) koltuğumuza yerleşip çantalarımızı da yere koyduğumuzda şilep sireniyle donatılmış otobüsün korna zulmü başlamıştı. İstanbul’ da sonu adam yaralamayla bitecek kavgalara sebebiyet verircesine bir korna alışkanlığı var bölgede, buna rağmen birbirlerine aldırış etmiyorlar. Yalıtımsız kabinden sekiz saatin sonunda, üst sınıftan dayak yiyip yakalığı yırtılmış ilkokul talebesi gibi indik, kendimizi otele zor attık.

Seyahate çıkmayı düşünenler için ne gibi tavsiyeleriniz var?

Buşra: Pimpiriklilik, aşırı hijyenik olma, onu yemem bunu yemem tribi, makyajsız çıkmam dışarı eylemi, bavullar dolusu eşya taşıma sorununu bir yana bıraksınlar, dünya bunları dert etmeyecek kadar güzel!…

Emre Hep öğütlendiği gibi; ayağı sıcak tutmak lazım. Bir de unutmayın, yeri gelir eli ibrikli Kibar Feyzo’nun bej içliğine işiniz düşer, çantanıza bir takım içlik atın.

Ülkeler, rota vb. konularda soruları olacak arkadaşlarımıza seve seve yardımcı olup yönlendiririz, herkese bir e-posta kadar uzağız, o en kolay iş. Önemli olan şu ki; gözünüzde büyütmeyin, yapın. Sonra yok ben duymadım, vay ben işitmedim…

Seyahatleriniz sırasında sosyal medyada da paylaşımlarda bulunuyorsunuz. Mezunlarımız sizi nasıl takip edebilirler?

Facebook ‘Yürüübee’ sayfasını beğenebilirler, rotamızdan seçmece fotoğraflar paylaşıyoruz. Instagram ve Twitter’da da “Yürüübee”‘yi takip edebilirler. Bir de blog var, “yuruubee.blogspot.com”. Burada da rotadaki yerler hakkında yorumlarımız, ufak tefek tüyolar var. Bazen aşka gelip şiir bile yayımlıyoruz, Japonya şiirimiz hazır bile.

https://www.facebook.com/yuruubee
http://instagram.com/yuruubee
https://twitter.com/yuruubee
http://yuruubee.blogspot.com.tr/

Döndükten sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?/strong>

Güncel CV’lerimizi ekte görüşlerinize sunarız, Saygılarımızla 🙂 SGK’lı iş candır.

İş ve özel hayatınızla ilgili paylaşmak istediğiniz güzel haberleri bu sayfalardan mezunlarımıza duyuracağız. Güzel haberlerinizi mezun@ku.edu.tr adresine bekliyoruz.