2003 Uluslararası İlişkiler mezunu Elif Sanal ile birlikte “Yoga” hakkında sohbet ettik. Elif Sanal’ın hikayesinin detaylarını röportajımızda bulabilirsiniz.

Öncelikle kendini tanıtır mısın?

1978 İstanbul doğumluyum, çocukluğumu Almanya’da geçirdim, 2000 yılında Almanya’da üniversite okurken yatay geçiş ile Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümüne (sophomore sınıfına) geçiş yaptım. 2003 yılında mezun olduktan sonra denetim ve danışmanlık şirketlerinden birinin vergi hizmetleri bölümünde işe başladım ve üç yıllık bir tecrübeden sonra, masanın diğer tarafına geçip, bir şirketin bütçe raporlama bölümüne geçtim. 2010 yılında çalıştığım şirket beni expatriate olarak şirketin Münih’teki ana merkezine yolladı üç yıllık bir kontrat ile. Hiç aklımda yokken, yetişmiş olduğum Almanya’da kalma kararı aldım ve sonuçta 2010 yılından beri Münih’te yaşıyorum. Bu süre içerisinde birkaç defa iş değiştirdim, ancak yaşam merkezimi Münih olarak belirledim diyebilirim.

2004 – 2005 yıllarında sırt ağrıları sebebi ile yoga yapmaya başladım. Bu zamanla benim için önemli bir şifalanma öğretisi ve eğlenceli bir hobi haline geldi, sonrasında da hocalık eğitimlerine başladım. Şu ana kadar üç farklı hocadan toplam iki yüz otuz saat Yin Yoga Hocalık Eğitimi aldım. Haftada sadece dört gün çalışıyorum, ve Cuma günleri ya da haftasonları Yoga dersi vermek için biraz zamanım kalıyor. Bunu henüz amatör bir ruhla yani neşeyle ve şevkle yapıyorum. Her bir dersimi ancak profesyonel titizlikle hazırlıyorum, ve bu şekilde hem öğretiyor hem öğreniyorum.

Koç Üniversitesi’nde eğitim aldığın dönemden biraz bahseder misin? Nasıl bir öğrencilik geçirdin?

Ben Koç Üniversitesinde toplam iki buçuk yıl eğitim gördüm. Tüm üniversite hayatını Koç Üniversitesi ile başlayıp bitiren birçok arkadaşıma nazaran hatıralarım biraz daha uzakta kalmış gibi geliyor bana. Ben bir de Anadolu yakasında yaşıyordum, zamanımın önemli bir bölümü de serviste geçiyordu. Bazı eğlencelerden uzakta kalıyordum, zaten yurtta yaşayanlar kadar yoğun yaşanmışlıklarla yoğrulmadı benim Koç Üniversitesi’ndeki zamanım. Bu biraz da Almanya’da yetişmiş biri olarak Koç Ünversitesi’ne yatay geçişle gelmiş olmamdan kaynaklanıyordu. Biraz kendimi farklı hissediyordum: bazı şeyleri ‘farklı dilden’ konuşuyordum, sınıf arkadaşlarıma göre.

Neden Yoga?

Yoga, bize beden farkındalığı veren, beden farkındalığı üzerinden farkındalığa açılan bir yol ve amaç. Hindistan’da binlerce yıllık bir geçmişe ve felsefeye dayanıyor. Çok kadim bir bilgi: hareketlerin en basitleri bile, bize şifa veriyor. Bir şifalanma yolu. Dengeyi bulmanın yolu. Ve sanılanın aksine, herkese açık. Herkes için Yoga yapmak mümkün. Şişmanı için de yaşlısı için de. Çünkü Yoga, Instagram’da lanse edilenin aksine, akrobatik hareketlerin ardı ardına diziliminden oluşmuyor. İsteyen ve vücudu buna hazır olanlar için, bu hareketler de var, evet. Ama Yoga, aslında bir zihini disipline etme yolu, bir felsefe. İlk adımları ise Yoga yolunda, bedeni sağlıklı hale getirmek ve odağımızı artırmak için atıyoruz, bunun için nefes teknikleri ve beden hareketlerini kullanıyoruz. Bu hareketler ise asla zorlayan hareketler olmak zorunda değil, bilakis, çok basit ve yumuşak hareketler ile başlıyoruz ve bitiriyoruz yoga derslerini. Ve istersek hatta çoğunlukla, hareketler hep yumuşak, ve şifa veren cinsten. Sırf Yoga değil, Çin’den gelen Çigong ve Taiçi de bu kategoride yer alıyor. Bu disiplinlerin amacında, bedenimizin olması gereken bir ideal ve günümüz modasına uygun vücut ölçüsü yok – amaç beden – zihin – ruh sağlığı.

Neden Yoga dersi vermeyi seçtin?

Öğrendiklerim olsun Yoga hocalarımdan, ya da bedenimde hissettiklerim olsun, ve düşünce yapısına zamanla giren olumlu yaklaşımlar olsun: çok seviyorum Yoga’yı. Bildiklerimi paylaşmak, ve herkesin yararı için, yaymak istiyorum. Dersleri verirken de hazırlarken de çok mutlu oluyorum bu sebepten olsa gerek. Ders sonrası mutlu, bedeni ve(ya) zihini rahatlamış kurs katılımcılarının geri bildirimleri ise ayrıca çok mutlu ediyor.

Eğitimlerine devam eden öğrencilerimizle paylaşmak istediğin bir şeyler var mı?

Halen okuyan genç arkadaşlarımızla şunu paylaşmak isterdim. Okul / üniversite dönemi çok değerli dönemler. Bize sunulan bir sürü imkan ve bilgi var. Ve bunlardan yararlanmak için zamanımız var bu dönemde. Bunun kıymetini bilmek, doyasıya bilgiye ve eğitim olanaklarına sarılmak, partilere katılmak, dil eğitim kurslarına yazılmak gerek. Sonradan ya bu olanakları bulamıyoruz ya da vaktimiz / halimiz olmuyor. Binbir emekle ileriki yaşlarda yeni bilgiler ediniyoruz, yanı sıra çalışırken ya da çocuk büyütürken, araya zaman sıkıştırmaya çalışarak. Okul yıllarını angarya ve geçilmesi gereken sınavlardan ibaret görmek yerine, bize sunulan çok büyük bir hediye ve olanak olarak görmek gerek.

Mezunlarımızla paylaşmak istediğin veya genel anlamda eklemek istediğin bir şeyler var mı?

Geniş tutulmuş bir soru ve dolayısı ile zor bunu cevaplamak. Ben kısaca şunu söyleyeyim: kendinizi ve bedeninizi sevin. Ona iyi davranın. Bedeniniz sizin tapınağınız. Bedeniniz, dış dünya ile bağlantınız, ve iç dünyaya açılan kapınız. Herhangi bir zararlı madde kullanımınından mümkün olduğunca uzak durun, besininize dikkat edin, açık havayı soluyun, yürüyüş yapın, pencereyi açın havanın evde sirkülasyonuna ve güneşin içeri vurmasına izin verin.

Hareket edin! Hareketi vücüdunuzu sevdiğiniz için edin, ondan hıncınızı çıkarmak için değil. Sağlıklı ve dengeli, beden farkındalığı ile hareket edin. Derin bir nefes alın her gün su içerken ve içtiğiniz her yudum su ile birlikte hücrelerinize şifa dileyin. Yüzünüzü rüzgar ya da güneşe çevirip, şükredin varlığınıza ve yeni doğan güne ve o günle birlikte yaşamın bize getireceklerine, bu bazen çok zor da olsa. Ve bedeninizde kusur aramayı bırakın. Daha güzel, daha dış görünümde genç, daha mükemmel olma fikrini terk edin. Bedeninizi olduğu gibi sevin, onun kendi kendine şifalanma yeteneğine inanarak, ve bedenin isteklerini kendi egosal isteklerinizden ayırt ederek ona iyi davranın ve burdan yola çıkın.

https://elifyoga.wordpress.com/