2012 yılında Koç Üniversitesi Arkeoloji, Sanat Tarihi ve Tarih bölümlerinden mezun olan Alican Kutlay ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. 2016 yılında yüksek lisans derecesini yine Koç Üniversitesi’nde alan Alican Kutlay’ın ilham veren öyküsünü röportajımızda bulabilirsiniz.

Öncelikle kendini tanıtır mısın?

Her şeyden önce bülteni okuyan herkese ve sevdiklerine sağlıklı günler dilemek isterim.

1989 İzmir doğumluyum. Lisans derecelerimi 2012’de Koç Üniversitesi Arkeoloji, Sanat Tarihi ve Tarih bölümlerinden, yüksek lisans derecemi ise 2016’de yine Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünden aldım. Şu an ise Koç Üniversitesi’ne bağlı Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (ANAMED) Yayın Koordinatörü olarak görev alırken bir yandan da İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Tarihi bölümünde doktora öğretimime devam ediyorum.

Merak etmeyi, öğrenmeyi ve öğrendiklerimi paylaşmayı çok seviyorum. Spesifik bir alanda uzmanlaşmaktansa farklı alanlarda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Okuduğum alanlara gelecek olursak İstanbul ve Anadolu’nun Bizans geçmişine ilgi duyarken diğer yandan da Türkiye müzik tarihi, Anadolu mutfağı, plaklar ve nadir kitaplara ilgi duyuyorum.

Koç Üniversitesi’nden hem lisans hem de yüksek lisans derecesi aldın. Bize eğitim aldığın dönemden biraz bahseder misin? Nasıl bir öğrencilik geçirdin?

Ne güzel bir tesadüftür ki Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü benim üniversite sınavına girdiğim sene açıldı, o nedenle de bölümün ilk mezunlarındanım. Üniversite ve bölümümü isteyerek seçtim ve okudum, dolayısıyla yüksek lisansta da severek devam ettim. Çok küçük bir bölüm olduğumuzdan dolayı —benim okuduğum dönemde bölümdeki hoca sayımız öğrenci sayısının iki katıydı— sınıflarımızda hep başka bölümlerden arkadaşlarımız vardı. Aynı şekilde ben de Tarih bölümü ile çift anadal yapmama rağmen seçmeli derslerimi farklı bölümlerden almaya çalıştım. Şimdi dönüp baktığımda bu kozmopolit sınıfların ve farklı bölümlerden aldığım derslerin çok faydasını görüyorum.

Üniversiteleri “bilginin her zaman orada olduğu ve o bilgiyi almanın kişinin elinde olduğu” kurumlar olarak görüyorum, bu nedenle Koç Üniversitesi’ndeki öğrencilik hayatım genellikle kütüphaneler ve sınıflar arasında geçti. Buna ek olarak ise gerek lisans gerekse de yüksek lisans eğitimim sırasında Princeton ve UPenn gibi üniversitelerin ortaklığı ile gerçekleştirilen yaz programlarına katıldım. Bütün bunlar tabii ki Koç Üniversitesi’nin sağladığı imkanlar sayesinde gerçekleşti, bu nedenle kendimi çok şanslı hissediyorum.

Arkeoloji ve Sanat Tarihi okuma fikrin nasıl gelişti? Diğer bir deyişle neden arkeoloji, neden sanat tarihi?

Açıkçası Jurassic Park, dinozorlar ve dinozor dergi ve maketleri ile büyüdüm—büyümeye devam ediyorum. Jurassic Park’ı birkaç defa izledikten sonra benden dört yaş büyük ablam genetik mühendisi olmak istediğini, ben de (her ne kadar dinozorları araştıran bilim dalının daha sonradan paleontoloji olduğunu öğrensem de) henüz anaokuluna bile gitmeyen bir çocuk olarak arkeolog olmak istediğimi söyledim. Sonuç olarak bugün ablam biyolog ben de arkeologum… Tabii ki tek sebep yukarıdaki hikaye değil ama çocukken ebeveynlerime en çok sorduğum soru “burada eskiden ne vardı?” sorusuydu. Çünkü gerçekten çok merak ediyordum.

Üniversitede “geçmiş” ile ilgili bir şey okuyacağıma ise lisedeyken karar verdim. Hem ilgim hep o alanlara kayıyordu hem de okuduğum lise (Vefa Lisesi) İstanbul’un tarihi yarımadasının tam merkezinde bir yanında kurtarma kazıları, bir yanında Mimar Sinan eserleri, bir yanında ise Bizans döneminden kalma su kemeri ve kiliselerin olduğu tarihi bir semtteydi. Okuldan sonraki zamanlarımda genellikle Vefa ve çevresinde yürüyüş yapardım. Diğer üniversitelerin aksine Koç Üniversitesi’nin “Arkeoloji ve Sanat Tarihi” eğitimini tek bir bölüm halinde vermesi ise beni en çok cezbeden kısım oldu. O nedenle Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümüne girip daha bütüncül bir geçmiş anlayışı için de Tarih bölümü ile çift anadal yaptım.

Not: Indiana Jones film serisini hâlâ izlemedim.

Saha çalışmalarına veya araştırmalarına katıldın mı? Bunlar nasıl tecrübelerdi?

Evet katıldım ve açıkçası gerçek arkeolojiyi bu kazı ve yüzey araştırmalarında öğrendiğimi söyleyebilirim. Sadece arkeolojiyi değil çalıştığım bölgelerdeki beşeri ve fiziki coğrafyayı da bu kazılarda ve saha çalışmalarında öğrendiğimi düşünüyorum. Gerek öğrenciliğim gerekse de öğrenciliğim sonrası Batman’da, Konya’da, Kapadokya’da, Trakya’da ve İstanbul’da çeşitli kazı ve yüzey araştırmalarında görev aldım. Bu kazılar ve yüzey araştırmaları genelde yaz mevsiminde olduğundan tam zamanlı işim dolayısıyla son birkaç senedir ne yazık ki katılamıyorum, fakat şunu söyleyebilirim ki kazıları, yüzey araştırmalarını ve orada edindiğim tecrübe ve hikayeleri özlüyorum.

Okuduğun, araştırma yaptığın alanlar çok geniş bir zaman ve mekan aralığını kapsıyor; daha spesifik araştırma alan(lar)ın var mı?

Çok haklısınız. Sonuçta arkeoloji bilimi çok geniş bir coğrafyayı ve on binlerce yılı, tarih bilimi ise yaklaşık son 5000 seneyi kapsıyor. Benim araştırma alanım ise İstanbul’un Geç Antik ve Erken Bizans geçmişi (MS 250–550), gündelik yaşamı, demografisi ve kentsel gelişimi. Çünkü İstanbul (İstanbul derken burada tarihi yarımadadan bahsediyorum) daha önceleri coğrafi olarak önemli bir konumda ama küçük bir şehirken MS 330’da ilk Bizans imparatoru Constantinus tarafından “bir anda” Roma İmparatorluğu gibi bir imparatorluğun başkenti (Konstantinopolis) olarak ilan ediliyor. Kısacası, MS 324–330 arasında bir başkent oluşturuluyor ve oluşturulan bu başkent Ortaçağ’ın en önemli üç şehrinden birisi, şimdi ise dünyanın en büyük şehirlerinden biri oluyor. Bu dönüşümün hemen öncesi ve kendisi benim çok ilgimi çekiyor. Yüksek lisans tezim bu konuyla ilgiliydi ve doktora tezimi de bu konu etrafında yazıyorum. Bu konu haricinde Anadolu’nun Bizans geçmişi, Ortaçağ’daki gündelik yaşam ve Bizans İmparatorluğu’nun dinî politikaları diğer ilgi duyduğum alanlar.

Hem akademiyi hem saha çalışmalarını ve hem de akademik yayıncılığı deneyimlemiş ve deneyimlemeye devam etmek nasıl bir his?

Tamamlayıcı, bütünleştirici bir deneyim olduğunu söylersem eksik hissetmem. Çünkü arkeoloji, sanat tarihi, tarih ve kültürel miras alanlarında akademik yayın üreten bir pozisyonda olduğum için birçok metni okurken bu deneyimlerim sayesinde görselleştirebiliyorum, kavrayabiliyorum ve kendimden de bir şeyler katabiliyorum. Diğer bir deyişle içime sinerek çalıştığımı düşünüyorum. Yüzlerce sene dayanabilecek, bilgi ve araştırmanın somut çıktısı olan bu kitapların fikir aşamasından kağıt seçimine kadar, baştan sona üretim aşamasında olmak ise bu alanda çalışırken en büyük motivasyonum.

Covid-19 salgını yayınları ve yayıncılığı etkiledi mi?

Gözlemlediğim kadarıyla Covid-19 salgını insanların kitaplara olan ilgisini arttırdı, zaten sayılar da bunları söylüyor. Fakat benim de içinde bulunduğum akademik yayıncılık alanında, birçok insan gibi araştırmacılar da bu salgın ortamında odaklanmakta ve motive olmakta güçlük çektiği için bazı yayınların çıkış tarihinde gecikmeler olabiliyor. Bu durumun gayet kabul edilebilir ve yayıncıların da anlayış göstermesinin gerektiğini düşünüyorum, ki yine gözlemlediğim kadarıyla da akademik yayıncılıkta bu anlayış gösteriliyor.

Mezunlarımızla paylaşmak istediğin veya genel anlamda eklemek istediğin bir şeyler var mı?

Öncelikle iletişime geçtiğiniz için çok teşekkür ederim.

Her ne kadar kendimi iri cümlelerle tavsiye verebilecek birisi olarak görmesem de, okuduğum ve çalıştığım alanın ne kadar sınırlı olduğundan yola çıkarak, konfor alanımızdan çıkıp merak ettiklerimizin peşinden gitmenin ve bunu yaparken de çok yönlü olmaya çalışmanın iyi bir his olduğunu söyleyebilirim.

Son olarak ise benim gibi birçok mezunumuzun haberdar olduğu, hatta destek de olduğu, ama yine de Anadolu’nun farklı coğrafyalarında zaman geçirmiş bir mezun olarak birkaç cümle söylemezsem kendimi eksik hissedeceğim Koç Üniversitesi’nin Anadolu Bursiyerleri programından bahsetmek isterim. Anadolu Bursiyerleri programı benim mezun olduğum sene hayata geçirilmesine rağmen her sene yakından takip etmeye çalışıyorum. Fırsat eşitliği yaratmak adına Türkiye’deki en sürdürülebilir ve önemli girişimlerden biri olarak gördüğüm bu programı bir kez daha mezunlarımıza hatırlatmak isterim. > anadolubursiyerleri.ku.edu.tr