2002 Ekonomi mezunumuz Emrah Ülkü ve 2009 Endüstri Mühendisliği mezunumuz Gizem Ünlü’nün rol aldıkları tiyatro oyunu Sürgün MSGSÜ Bomonti Kampüsü’nde Şebnem Selışık Aksan Sahnesi sergilendi. Oyunu izleyen 2004 Uluslararası İlişkiler mezunumuz Pınar Özyürek Emrah ve Gizem’le tiyatro serüvenleri ve yeni oyunları Sürgün’le ilgili keyifli bir sohbet yaptı.

Koç Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra neler yaptınız? Şu an ne yapmaktasınız?
Emrah: Çeşitli şirket ve kuruluşlarda (TSKB, Başbakanlık Yatırım Ajansı, son olarak ve halen FMConsulting) yerli ve yabancı yatırımcı firmalar için sektörel araştırmalar yaptım ve halen bu alanda çalışmaktayım.

Gizem: Ben 2009 yılında Endüstri Mühendisliği’nden mezun oldum. O sırada Turkcell’de part time çalışıyordum; mezun olduktan sonra da 1 sene boyunca Turkcell’de çalışmaya devam ettim. 2011 yılında sahibinden.com’da Ürün Yöneticisi olarak işe başladım. Hala da burada devam ediyorum. Önümüzdeki sene için de tekrar Koç Üniversitesi’ne dönme planlarım var, öğrenci olmayı ve Koç’u özledim diyebiliriz.

Koç’ta başlayan ve hala devam eden tiyatro maceranızı anlatır mısınız?
E: Üniversite son sınıftayken tiyatro kulübüne girdim ve iki oyunda oynadım. Mezun olduktan sonra bir süre ilgilenmedim tiyatroyla fakat sonrasında arayışlarım beni tekrar tiyatroya yönlendirdi.

Kendimi her şeyden önce bir araştırmacı olarak görüyorum. İnsan olarak neyiz, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz gibi soruların peşinde koşarken bu soruları sormanın ve yanıt aramanın benim için en doğru yerinin oyun alanı olacağını gördüm. Akıl ve ruh dediğimizi de bedenin bir parçası olarak kabul edersek bir bedenden ibaretiz aslında. En temel malzemesi beden olarak tiyatro, sözcüklerin ve rakamların ötesinde bir araştırma alanı benim için. Zaman içinde de tiyatro stili olarak bedenin hareket ve ses gibi olanaklarını hakkıyla kullanan yöntemleri benimsedim. Bu konuda Studio Oyuncuları’nda ve Hazal Selçuk gibi çeşitli hareket tiyatrosu, çağdaş dans ve şan hocalarından aldığım eğitimler bana iyi bir altyapı sağladı.

G: Aslında benim tiyatro maceram Koç’tan çok daha önce başladı. Ortaokuldan beri çeşitli yerlerde drama dersleri alıyordum. Koç Oyuncuları’nda bulunmak ise gerçek anlamda bir ekipte yer almak ne demek, bunu öğrendiğim yer oldu. Ahmet Levendoğlu’nun yönetmenimiz olması zaten bizim için çok büyük bir şanstı. Üç sene boyunca farklı oyunlarda birlikte çalıştık.

Üniversitenin üçüncü sınıfına geldiğimde oyunculuk üzerinde daha detaylı bir çalışmaya, düzenli bir eğitime ihtiyacım olduğunu düşündüm. Bu şekilde Şahika Tekand Studio Oyuncuları’na kaydoldum. Üç sene boyunca oyunculuk ve sanat tarihi dersi aldım. Burası benim oyunculukla olan ilişkimde dönüm noktasıydı diyebilirim. Tiyatro ile başlayan cümlelerimin devamını nasıl getireceğimi burada öğrendim.

Eğitimle dolu geçen senelerden sonra sahnede olmaya duyduğum özlem nedeniyle Oyunbaz’a katıldım. Bernarda Alba’nın Evi, Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunlarında yer aldım.

Şimdi de Sürgün işte…

‘Sürgün’ oyunu nasıl ortaya çıktı? Oluşum aşamasından bugüne nasıl geldiniz? Ekip kimlerden oluşuyor?
E: Oyunumuz Maltepe Üniversitesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanı Pınar Yılmaz’ın bir projesi. Kendisi ile Studio Oyuncuları’nda tanışmıştık. Beni de ekipte görmek istediğini söylediğinde zekası ve bilgisine çok güvendiğim bir insan olduğundan hiç tereddüt etmedim. Oyunu ekip olarak yaklaşık bir buçuk yıldır çalışmaktayız. Bunun öncesinde Pınar’ın daha da uzun bir hazırlık süreci oldu. Başlangıçta daha kalabalık bir ekiptik, çeşitli sebeplerle ayrılmak durumunda kalan arkadaşlarımız oldu. Oyun değişim ve gelişimini sürdürerek ilerliyor; ben bu oyunu bir araştırma projesi olarak gördüğümden böyle olması bana göre daha iyi ve doğru. Ekipte benim ve Gizem’in dışında farklı okul ve branşlardan arkadaşlar var. Ekip içi iletişim dilimizin niteliği oyuna olumlu yönde katkı yapıyor.

G: Kesinlikle. Ekip içinde inanılmaz bir iletişim var. Herkesin farklı deneyimlerle gelmiş olması da bu dili oluştururken bize kolaylık sağladı.

Hazırlıkla geçen 1,5 senelik zaman içinde de prova kapsamında dramaturjiden hareket çalışmalarına kadar birçok farklı çalışma yaptık. Oyunda görülen hareketlerin çıkış noktaları yaptığımız doğaçlama çalışmaları sırasında oluştu.

Sürgün, klasik bir tiyatrodan oldukça farklı. Hem tiyatro hem de bir modern performans gibi. Biraz bunu anlatabilir misiniz?
E: Oyunumuz oyuncu ve rolü arasındaki çatışma üzerine kurulu. Rol kişisinin ölmek ve öldürmek üzere olan yönelimini oyuncu olarak başkalaştırmaya çalışıyoruz sahnede. Rol kişisi bedenleri şiddet üreten bir yaratığa dönüştürmeye çalışırken oyuncu seğirmeleriyle tepki veriyor. Oyun kurgusu oyuncu bedeni sarsarak alternatif bir gerçekliğe ulaştırmaya çalışıyor. Bunu klasik tiyatro yöntemleriyle yapmak mümkün olmayacağı için hareket ve sesleri temel alan soyutlamalar üzerinden ilerliyoruz. Malzememiz de en temel ve somut olan şey: Tüm olanaklarıyla beden.

G: Sürgün denince benim aklıma ilk gelen “hareket”. Bütün teksti, odaklandığı konuları, alt metinleri vs. bir kenara bırakacak olursak; geriye yine görsel olarak izleyebileceğiniz ve hatta bir duygu hissedebileceğiniz hareketler topluluğu kalıyor.

Bu hareketler günlük hayatta karşılaşılmayan bir dile ait olduğu için seyirciye başta yabancı geliyor tabi. Bu, oyunun biçiminden kaynaklanıyor ve seyirciyle farklı bir iletişim yolu açıyor.

Bu dile alıştıktan sonra da izlediğiniz performans keyif vermeye başlıyor.

Sürgün bize neyi anlatıyor?
E: Üç tragedyanın (Bakkhalar, Medea, Kral Oidipus) bir kolajı olan oyunumuz insan topluluklarının kendi devamlılıklarını sağlayabilmek adına ölmeyi ve öldürmeyi nasıl meşrulaştırdıklarını anlatıyor. Üç ana kadın karakterin (İokaste, Agaue ve Medea) hikayesi üzerinden bu durumun alternatifi araştırılıyor sahnede. Oyuncunun kendinden farklı olanı içine aldıkça, anladıkça sürgünün ıssızlığına bir alternatif geliştirebileceği inancıyla hareket ediyoruz. Bu bağlamda benim de bir erkek oyuncu olarak bir kadın rol kişisiyle karşılaşmam anlam kazanıyor.

G: Bütün dramaturji tartışmalarımız; asal olarak şu düşünce etrafında şekillendi diyebilirim. Bir insan bir başkasını öldürebiliyorsa kendini de öldürebilir.

Sadece bu cümlenin üstüne de çok düşündük. Bütün oyundaki hikayeleri bir kenara bırakarak izlediğinizi farz edin. Öldürme eylemini paylaşan bir topluluk göreceksiniz. Hem bir ölümü gerek susarak gerek eyleme katılarak destekleyen bir rolümüz var; hem de buna karşı gelmek isteyen oyuncularız. Sahnede bu çelişkilerimizle var olmaya çalışıyoruz. İkisinin çatıştığı anlar da Emrah’ın az önce bahsettiği seğirmelerle vücut buluyor.

Sahnede çok yoruluyoruz. Ama bu yorulmanın tek başına bir kıymeti yok. İşte tam bu noktada da oyundaki hareketleri destekleyecek olan metin ve bu işi neden yaptığımız devreye giriyor. Metinleri Antik Yunan dönemine ait 3 farklı oyunmuş gibi değerlendirmek yanlış olur. Hepsinin bir araya gelmesinin bir sebebi var. Bu metinlerin bir araya gelmesi için yapılan tercihlerle de anlatmaya çalıştığımız şey evrensel konulara temas ediyor. Bu şekilde eski bir zamana ait metinleri kullansak da güncel olanı da anlatmaya devam ediyoruz.

Mezunlarımız oyunu ne zaman nerede izleyebilirler ?
E: Oyunumuz MSGSÜ Bomonti Kampüsü’nde Şebnem Selışık Aksan Sahnesi’nde 14 ve 28 Aralık’ta izlenebilir.

G: Evet, saat 20:00’de. İzlemek isteyenler hem rezervasyon hem bilgi almak için 0505 740 73 71‘i arayabilirler.

Tiyatro ile ilgili bundan sonraki projeleriniz nedir?
E: Şimdilik Sürgün projesiyle devam ediyorum. Önümüzdeki yıl yurt içi ve yurt dışında katılmak istediğimiz festivaller var. Bu durum oldukça heyecan verici.

G: Şu anda üzerinde çalıştığım yeni bir oyun yok. Bu sezonu da sadece Sürgün ile geçirmeyi planlıyorum. İstanbul’da bu sezon oynamaya devam edecek olsak da yurt dışı ve yurt içindeki festival planları beni de çok heyecanlandırıyor. Bu ekiple şahane bir deneyim olacağı kesin.

İş ve özel hayatınızla ilgili paylaşmak istediğiniz güzel haberleri bu sayfalardan mezunlarımıza duyuracağız. Güzel haberlerinizi mezun@ku.edu.tr adresine bekliyoruz.