Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, Ben Koç Üniversitesi 2003 mezunu Yakup Sekizkök. Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünde eğitimime devam ettim. Eğitim hayatım boyunca basketbolun içinde önce oyuncu sonra antrenör olarak yer aldım. Bu yıl benim meslekte 24. Sezonum ve halen Anadolu Efes Spor Kulübü’nde çalışmaktayım. Eşim Ayça da bir Koç Üniversitesi mezunu, kızımız Naz 8 yaşında. Sporla iç içe yaşayan bir aileyiz. Ben tabi ki spor sektörünün içindeyim ama eşimin ve kızımın benden daha aktif spor yaptığını net söyleyebilirim.
Öğrencilik günlerinize ait bizimle paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı? Nasıl bir öğrencilik geçirdiniz?
Geriye dönüp baktığımda hem lise hem üniversite hayatımda aklımda kalanlar hep mutlu hatıralar. Çok hızlı ve tempolu geçti özellikle Koç Üniversitesi yılları. Eğitim, öğretimin yanında eğlence ve sporla dolu günler, haftalar nasıl geçtiğini anlamadan bitiverdi. Bizim İstinye Kampüsü’nde başlayan okul hayatımız, Rumeli Feneri Kampüsü’nde son buldu. Öğrenci mevcudunun az olduğu, herkesin birbirini tanıdığı günlerdi, özellikle İstinye dönemi. Eşimle Koç Üniversitesi sayesinde tanıştım, en yakın arkadaşlarımı Koç Üniversitesi’nde edindim, okulda geçirdiğim günler benim için çok değerli, zaman geçtikçe insan bunu daha iyi anlıyor. Mesleğimi çok erken seçtiğim ve aktif olarak antrenörlük yaptığım için, dersleri ikinci plana attığım zamanlar oldu ama bugün geldiğim noktada aldığımız eğitim ve kazandığımız Koç Üniversitesi kültürünün çok önemli bir rolü olduğunu söyleyebilirim.
Basketbol hayatınıza ne zaman girdi? Antrenörlük öykünüzden biraz bahsedebilir misiniz?
Antrenörlüğe ilk olarak lise son sınıfta başladım. Oyuncu olarak ulaşabileceğim noktanın beni tatmin etmeyeceğini anladım. Eğer profesyonel olarak en üst seviyede oynamayacaksam zamanımı, enerjimi ve hırsımı başka bir yönde kullanmalıyım diye düşündüm ve basketbol oynamayı bıraktım. Tam derslere sarılmış üniversite sınavına hazırlanıyorken okulumun ortaokul takımını çalıştırmam için bir teklif aldım. Bana o kadar doğal geldi ki hiç düşünmeden kabul ettim. Türkiye Şampiyonası’nda son bulan başarılı ilk sezonun ardından gelecek ile ilgili kararımı vermiştim. Resmi olarak antrenör olabilmek için 18 yaşını doldurup lise mezunu olmanız gerekiyor. Bu şartları sağlar sağlamaz Ankara’da kursa gittim ve antrenör kartımı aldım. Kurs Koç Üniversitesi’ndeki ilk günlerime denk gelmişti. Bu yüzden üniversiteye iki hafta geç başladım. Üniversite yılları boyunca İstanbul içinde, yarı zamanlı çalışmama izin verecek takımlar görev aldım. TED, İstanbul Tofaş. Mezuniyet ve askerlik sonrası Darüşşafaka’da çalıştım, devamında üç sezon İstanbul dışında Banvit ve Erdemir’de A Takım yardımcı antrenörü olarak bulundum. 2010’da Beşiktaş ile anlaşarak tekrar İstanbul’a döndüm. Daha sonra Galatasaray ve A Milli Erkek Basketbol Takımızda eş zamanlı olarak çalıştım. Tekrar Darüşşafaka ve şu anda da dört sezondur çalıştığım Anadolu Efes Spor Kulübü’nde görevime devam etmekteyim.
Üniversite yıllarınızda basketbol takımında yer alıyordunuz. O döneme dair anılarınız var mı? Takım arkadaşlarınızla görüşüyor musunuz?
Okuldaki ilk yılımdan itibaren takımda yer bulabildiğim için farklı dönemlerden birçok takım arkadaşım oldu. Birçoğu ile zaten kulüp takımlarında beraber veya karşılıklı oynadığımız ve takımla sürekli antrenman yaptığımız için kaynaşma çabuk oluyor ve dolayısıyla birçok anı birikiyor. Tabi bu anıların takım içinde kalması lazım ama çok eğlendiğimizi söyleyebilirim. Benim için farklı bir tecrübe üniversite takımı. Takımın en küçüğü olarak başladığım bir maceraya “dayı” lakabıyla son verdim. Son maçlarda kendimi çok yaşlı hissediyordum.
Antrenörümüz Serdar Terzi ve yine Futbol takımı antrenörümüz Mehmet Bulak ile sürekli iletişim halindeyim. Demir ve Utku ile takıma beraber seçildik ve mezun olana kadar hem takımda hem okul içi turnuvalarda beraber oynadık. Takım haricinde de çok yakın arkadaşlarım. Son dönemde pandemi araya girse de böyle dostluklarda buluşunca bir anda 18 yaşına geri dönüyorsunuz. Yine bizden önceki mezunlardan Cahit ve Vedat daha sık olmak üzere birçok arkadaşımla görüşürüyoruz. Takımda kurulan bağlar kolay kolay kopmuyor. Okuldaki son iki yılımda beraber oynadığımız, Berke, Aras, Faruk, Bora ve yine Koç Üniversitesi mezunu bazı arkadaşlarla beraber oynadığımız NBA Fantasy League sayesinde sürekli iletişim halindeyiz. Hemen hemen her gün haberleşip arada takımdaki eski olayları yad ediyoruz.
Anadolu Efes ile birlikte ülkemize çok önemli bir kupa getirdiniz. EuroLeague serüveninizi gururla takip ettik. Mezunlar camiası olarak sizleri tebrik ederiz. Bize kupa macerasını biraz anlatabilir misiniz? Maç biter bitmez neler hissettiniz?
Anadolu Efes ile 2019 Euroleague finalini kaybettikten sonra, kafamızdaki tek hedef gelecek sezon tekrar oraya dönüp bu sefer finali kazanmaktı. Tüm sezon boyunca çok emek verdik, geçmiş sezonun tecrübesi ve finali kaybetmenin hırsı ile normal sezon maçları boyunca ligin en iyi takımı olduğumuzu ispat ettik ama pandemi araya girdi. İptal edilen 2019-2020 sezonu sebebiyle şampiyonluk ve kupa beklentimiz 24 aylık bir bitmek bilmeyen bir hasrete dönüştü. Süre uzadıkça, beklenti ve heyecan arttı. Her gün karşımıza yeni problemler çıktı. Takımın hedefe inanması, birbirine olan bağlılığı ve kulübün bize sağladığı olanaklar sayesinde hasarsız, eksiksiz ve formda bir şekilde Final 4’a gittik. Sadece kazanmayı düşündük, alınacak iki galibiyetin bizi hedefe ulaştıracağını biliyorduk. İlk maçı kazanacağımızdan yüzde yüz emindim, bizim için asıl önemli olan finalde sezon içerisinde iki kere yendiğimiz Barcelona’yı tekrar mağlup etmekti. Final günü hava atışına kadar takım içinde stresin arttığını söyleyebilirim belki de bu yüzden uzun süredir ilk defa bir maça kötü başladık. Ama ilk on dakikadan sonra kontrolü ele alıp kupaya uzandık. Maçların detayına girersek röportaj çok uzar bu sebeple kısaca saha içi ve saha dışında herkesin üzerine düşen görevi fazlası ile yaptığını söylemek istiyorum. Maçın bitimiyle beraber kendimi huzurlu ve sakin hissettiğimi söyleyebilirim. İlk birkaç dakika rakip takımla tokalaşıp, ekip arkadaşlarımızla sarıldıktan sonra gerçekten bu işin bittiğini anladık. İşte o zaman asıl sevinç ve coşkulu kutlama faslı geldi.
Kupa yolcuğunda muhakkak her maç çok önemlidir. Ancak bu süreçte kırılma maçı olarak düşündüğünüz ya da kupa yolunda özgüveninizi katlayan özel bir maç oldu mu? Bize bu maçın öyküsünü anlatabilir misiniz?
Bence sorunun cevabının yine Barcelona. Final 8 Play-off yolunda önemli rakiplerimiz CSKA Moskova, Valencia ve Milano’ya üç maç üst üste kaybettikten sonra şampiyonluk için en önemli rakibimiz Barcelona’yı yenmek, herkesin bizi sorguladığı bir dönemde iddiamızın devam ettiğini kanıtlamış oldu. Bu maçla ile beraber başlayan 19 maçlık dönemde 15 galibiyet alarak normal sezonu 3. Bitirdik ve Play-off’da saha avantajını elde ettik. Saha avantajının önemi Real Madrid serisi 5. Maça kalınca ortaya çıktı. Bu yüzden bu beş aylık çıkışın kırılma notasının o Barcelona maçı olduğunu düşünüyorum.
Son üç yıldır bu kupa için en önemli şampiyonluk adaylarından birisiniz. Bazen saha içinde bazen de saha dışında birtakım sorunlarla mücadele ettiniz. Pandemi süreci de sizleri olumsuz etkiledi. Kendinizi baskı altında hissettiğiniz oldu mu? Bu dönemi psikolojik olarak nasıl tolere etmeyi başardınız?
Sporun doğası gereği baskı ile yaşamaya ve sağlık problemleri ile baş etmeye alışığız. Tüm profesyonel spor branşlarında insan vücudunun limitleri zorlanıyor. Bu da hem fiziksel hem mental olarak bir yük getiriyor ve bizim işimizde bu günlük sorunlara çözümler bulmak. Ama Pandemi bu yükü misli ile arttırdı ve bunu süreçleri doğru yönetemeyen, geniş kadro kuramayıp, isabetli tercihler yapamayan takımlar yara aldılar. Burada yine aslan payını Anadolu Efes Spor Kulübü’nün kurumsal kimliğine ve bize bu olanakları sunan Anadolu Holding’e teslim etmek gerekiyor. Kulübün bize sağladığı bu konfor alanı baskıyı azaltıyor ama yine de önemli maçlar öncesi ve mağlubiyetlerden sonra baskı artıyor. Biz hep kendi içimizde, sahada yaptığımız işe odaklanarak bu dönemleri tolere etmeyi başardık. Kötü oynuyorsak, istediğimiz sonuçları alamıyorsak hatayı kendimizde aradık ve daha çok çalıştık. Sakatlık, hastalık olduğunda çareyi dışarda, transferde aramadık ve kadro içerisinde çözüm bulduk. Bu hamleler uzun süreçte hem bize hem oyunculara daha fazla özgüven getirdi ve devamında birbirinin açığını kapatabilen, eksiğini giderebilen bir takıma dönüştük. Sonrası bir makine düzeninde devam etti ve bu günlere geldik.
Basketbolda gelen başarılara karşın ülkemizde futbol hala en popüler spor. Gündem olarak futbolun arkasında kalmasına rağmen gelen basketbol başarılarının sizce sırrı nedir?
Futbol dünyada en sevilen spor, Birkaç istisna dışında tüm ülkelerde en sevilen spor dalı. Basketbolun ülkemizde de bu kadar popüler bir branşın arkasında kalması normal. Basketbolda son on yılda kulüpler bazında ve yirmi yıldır Milli Takımlar seviyesinde başarılı olmamızın sebebi bence kaynakların doğru kullanılması. Futbol çok büyük bir pazar ve burada mücadele etmek için kulüpler önemli bütçeler ayırmak zorunda. Yine de Avrupa Kupalarında mücadele eden kulüplerimizin bütçe rakamlarına bakınca İngiltere, İspanya, Almanya gibi ülkelerin iddialı takımlarına göre mütevazı bütçeleri olduğunu görüyoruz. Basketbolda ise asıl pazar NBA. Biz Euroleague’de dünyanın en iyi ikinci liginde oynuyoruz. Euroleague’de her sene düzenli bir şekilde çok ciddi yatırım yapan dört veya beş takım var. Ve bu takımlar hep ligin zirvesine oynuyor. Biz Anadolu Efes’te bu takımların arasına girebilmek için daha küçük bir bütçe ile düzenli ve isabetli adımlar atarak, doğru oyuncular ile anlaşarak bu noktaya ulaştık. Bu yıl ki şampiyonluk tüm kadronun ilk şampiyonluğu. Ne biz antrenörler, ne de oyuncularımız daha önce farklı takımlarla Euroleague Şampiyonluğu yaşamadı. Yani biz şampiyon takımların başarılı oyuncularını daha yüksek kontratlar önererek, diğer kulüpler ile rekabet ederek kadromuza katmadık. Kendi kaynaklarımız dahilinde bizi başarıya ulaştıracak, kadronun içerisindeki rolünü benimseyecek oyunculara yöneldik. Kendi şampiyonlarımızı yarattık. Doğru kaynak kullanımından anlatmak istediğim bu. Üç sezon önce anlaştığımız ve halen kadromuzda olan tüm oyuncular değerlerini arttırdı ve şu an belki bir kısmı bütçemiz sebebi ile maddi beklentilerini karşılayamayacağımız için farklı kulüpler ile anlaşacak ve bizde istikrarı sürdürebilmek için yerlerine yeni isimler bulacağız. Ama diğer kulüpler ile açık arttırmaya girerek değil, kendi plan ve yapımız doğrultusunda.
Mezunlarımızla paylaşmak istediğiniz veya genel anlamda eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Öncelikle herkese sağlıklı günler diliyorum, şu dönemde en önemli önceliğimiz sevdiklerimiz ile beraber bu pandemi sürecinden en kısa sürede kurtulmak.
Bizim işimizin yüzde yüz bağlılık gerektiren bir yapısı ve mesai anlayışı var ama işini severek yapınca bu insanı yıldırmıyor. İşten artan bütün zamanımı da eşim Ayça ve kızım Naz ile geçirmek için çabalıyorum. Yoğun tempo ve aile derken, özellikle son dönemde günlük hayattaki kısıtlamaların da etkisi ile Koç Üniversitesi’nden ve dostlardan uzak kaldık. En kısa sürede KU Mezunlar Derneği’nin bir organizasyonunda, mümkünse kampüste, görüşmek üzere.