Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Aslı Karataş’08 ile “SEBUKA – Sen bu kadınların avukatı mısın?” isimli girişimi, yeni çıkan kitabı “Uyuyan Güzel Uyandı” ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinden bahseder misin?

Koç Lisesi 2008 mezunuyum. 2012 yılında da Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. 2013 yılında avukatlık ruhsatımı aldım ve bir kuruma bağlı avukat olarak çalışmaya başladım. Üniversitede okuduğum yıllardan bu yana çeşitli sivil toplum örgütleriyle çalışmalar yapıyorum. Halihazırda hem aktif avukatlık yapıyorum hem de sebuka girişimi üzerinde çalışıyorum. Web sitesinde ve instagram hesabında toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine içerik üretiyorum. Bu sene Mart ayında da masallardaki toplumsal cinsiyet rollerinin eleştirisi üzerine yazdığım Uyuyan Güzel Uyandı kitabım çıktı.

SEBUKA fikri nasıl doğdu? Şu an geldiğin noktaya gelmek nasıl bir serüvendi senin için?

Cinsiyete dayalı ayrımcı muamele gördüğümüzün idrakına varmam sanıyorum ergenlik dönemlerim kadar eski. Farkında olduğum günden bu yana bu ayrımcılıkla mücadele ediyorum diyebilirim. Avukatlık da malum bir savunuculuk mesleği. Önceliğim aslında hukukta, mevzuatın bizatihi cinsiyetçi olduğu noktaları tespit etmek ve toplumsal cinsiyet rollerinden arındırılmış mevzuat üzerinde çalışmaktı. Ancak pek tabi hukuki metinlerin mevcut haliyle yazılmış olmasının altında da bir toplumsal altyapı var. Bu sebeple cinsiyetsiz ebeveynlik ve iş yaşamındaki cinsiyetçilik başlıkları üzerinde de çalışmaya başladım. Bu süreç benim açımdan çok öğretici ve sağaltıcı oldu. Yanı sıra bir çok insandan da “sayenizde çok şeyi fark ettim, gözüm açıldı” mesajları aldım. Bir farkındalığa vesile olmak da beni çok motive etti. Çok sevdiğim bir slogan var: “Sen, ben, biz. Birbirimizin çaresiyiz.” Bu girişim benim açımdan kuvvetli bir dayanışma ruhunun yeniden canlanmasına da yol açtı.

Koç Üniversitesindeki deneyimlerinin sana nasıl katkısı oldu?

Okulda aldığımız nitelikli eğitim her şeyin başı aslında. Araştırmaya dayalı, bilim ışığında eğitim aldığınız bir okul. Dersleri asistanların anlattığı, senelerdir aynı soruların sorulduğu bir hukuk fakültesi değil. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben okurken geçme notu 60’tı. 59’la F alırdın. Teoman hocamız “söylediğinin yarısı yanlış olandan hukukçı olmaz” derdi.

Yanı sıra Koç Üniversitesi çok donanımlı bir çevreye erişiminizin olduğu bir okul. Sadece hocaların niteliği açısından değil, gelen öğrencilerin altyapısıyla da, düzenlenen etkinliklere katılan konuklarla da bu birikim çoğalıyor. Öyle bir ortamda okurken kendinizi donatabilmek için çok fazla imkana sahipsiniz. Bir çok kaynağa erişebilmenin, bir çok nitelikli insanla tanışabilmenin çok önemli bir vizyon kazandırdığını ve önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Sebuka girişimini kurarken de, yazdığum kitap için yayınevi ararken de Koç okullarında edindiğim çevrenin faydasını çok gördüm diyebilirim.

Üniversitedeki öğrencilik günlerini tekrar yaşama şansın olsa neleri farklı yapardın?

Erasmus’a gitmemiş olmak benim içimde kalan bir şey oldu. Hem cesaret edemedim hem de hukuk okuduğum için okulu uzatırım diye çekindim. Fakat o yaşlarda yurtdışı deneyimini çok anlamlı buluyorum. Keşke yapmış olsaydım.

Onun dışında planladığım gibi bir üniversite yaşamı oldu aslında. Biz okurken çoktan mezun olmuş olanlar “bugünlerinizin kıymetini bilin” derlerdi. Gerçekten epey bildik.

Üniversitemizde hukuk okuyan öğrencilere tavsiyelerin ne olur?

Hocalarla yakın temasta olmalarını tavsiye ederim. Gerçekten çok kıymetli hocalarımız var. Onlarla iletişimde olmanın değerini bilsinler. Mezun olunca insan çok arıyor bu imkanları.

Farklı alanlarda çalışan, büyük-küçük çeşitli bürolarda staj yapmalarını öneririm. Koç hukukta herkesin mutlaka “corporate lawyer” olması gerekirmiş gibi bir hava var. Hakimlik, savcılığın adının bile pek geçmediği gibi piyasa avukatı olmak veya büro açmak da kimsenin hayali değil gibi. Daha çok, artık kurumsal şirketlere dönmüş büyük hukuk bürolarına “kapak atma”nın peşinde sanki herkes. En azından ben okurken öyleydi. Bu en büyük ideal gibi görünüyor. Biraz o tuzağa kapılmaktan sıyrılmalarını öneririm. Kendileri deneyimlesinler ve öyle karar versinler aslında ne istediklerine. Artılarını eksilerini değerlendirebilmek için farklı ortamları deneyimlemiş olmak çok önemli.

Son zamanlarda toplumdaki cinsiyet eşitsizliğini gidermek ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında ne düşünüyorsun? Sence neler farklı yapılmalı?

Son 10 yıla baktığımda çok fazla “geriye götüren” hamle olduğunu görüyorum. Kazanılmış haklarımız tehdit altında diyebilirim. Cinsel suçlarda ceza indirimlerine gidilmesi, artan kadın cinayetlerinden feminizmin sorumlu tutulması, resmi nikah olmaksızın imam nikahının suç olmaktan çıkarılması, nafaka tartışmaları hep bunların göstergesi. Bu tartışmalar kadınların miras hakkının gasp edilmesine de gidebilir, poligamiyi dahi konuşuyor olabiliriz. Buradan bakınca çok olumsuz bir tablo varmış gibi görünüyor. Ama ben çok umutluyum. Her ihlalde çok büyük tepkiler geliyor çünkü. Kadın hareketi belki de hiç olmadığı kadar güçlü bugün. Ellerini kollarını sallayarak haklarımızı gasp edemeyeceklerinin farkındalar artık. O sebeple ben dayanışmanın tek çare olduğunu hem düşünüyorum hem de görüyorum.