2005 Fizik bölümü mezunumuz Cenk Yıldız parçacık fiziği ile ilgili araştırmalarını CERN’de sürdürüyor. Kariyeri ve CERN deneyimi ile ilgili Cenk’le keyifli bir sohbet ettik.
Merhaba Cenk, mezunlarımıza kendini tanıtır mısın, Koç’tan mezun olduktan sonra neler yaptın?

Merhaba, ben 2005 Koç mezunlarındanım. Koç Fizik’ten mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde matematiksel fizik üzerine master yaptım. Master sırasında perküsyon çalmaya ve müzikle ilgilenmeye başladım, hatta bir süre fiziği bırakıp müzisyen olmayı bile düşündüm. Ama sonunda bir şekilde fiziğe devam etmeye karar verdim. Fiziği bırakmayı düşünme sebeplerimden biri master yaptığım konuların çok kişiyle etkileşim/iş birliği olanağı doğurmamasıydı. Master danışmanım Metin Arık, deneysel parçacık fiziğine geçiş yapabileceğimi, hatta CERN’e gidebileceğimi söyleyince kendisiyle doktoraya başlamaya karar verdim. 2009’dan beri Boğaziçi Üniversitesinde doktora yapıyorum. Doktora araştırmam için de yılın büyük bölümünü CERN’de CAST deneyinde geçiriyorum. Aynı zamanda iki yıldır CAST’ın iletişim sorumlusuyum.

Hangi konularda çalışıyorsun? Çalışmalarını kısaca anlatır mısın?
Biz CAST’ta axion denen bir parçacık arıyoruz. Axion,  varsayımsal bir parçacık, yani aslında var mı yok mu bilmiyoruz. Ama valığına dair bir motivasyonumuz var ve eğer varsa nasıl görebileceğimizi biliyoruz. Axion, fizikte “Kuvvetli Yük-Parite sorunu” dediğimiz soruna çözüm olarak önerilmiş bir mekanizmanın ürünü. Benim doktoram deneyde kullandığımız MicroMEGAs adlı gazla çalışan dedektörler ve axion parçacığı üzerine. Tabii bu sadece işin doktora bölümü. Bunun dışında CAST deneyinde İletişim Sorumlusu görevi de olmak üzere bir çok sorumluluğum var. CAST gibi ufak deneylerde hem fizik, hem programlama, hem de donanım konularında çalışabiliyorsunuz. Büyük deneylerde iş bölümü daha katı ve genelde daha kısıtlı ve özelleşmiş bir göreviniz oluyor.

CERN’e gidiş öykün nasıl gelişti? CERN’e kabul edilmek nasıl bir süreçti?
Aslında bu herkesin yanlış anladığı bir konu. CERN’e gitmenin çok insanüstü bir başarı gerektirdiği sanılıyor. CERN’deki deneylerle anlaşması olan bir üniversitedeyseniz (Türkiye’de bile pek çok üniversite var, umarım bir gün Koç ta katılır bunların arasına), oradaki bir deneyde araştırma yapıyorsanız, sizin seyahat/yaşam masraflarınızı karşılayacak bir bütçe de varsa (Türkiye’den CERN’e giden çoğu araştırmacıya şu anda TAEK destek oluyor) CERN’e gelebiliyorsunuz. Örneğin bu röportajın başlığı bile “CERN’de bir Koç’lu”. Bunun CERN’de 5 Koç’lu olması çok da zor değil. Ama elbette CERN’deki kalışınızın devamlılığı için üyesi olduğunuz deneyde iyi işler yapmanız gerekiyor.
CERN’deki çoğu kişi de benim gibi, kendi ülkesinden para alıp CERN’de araştırma yapıyor. Buradaki fizikçilerin çok ufak bir bölümü ise tam olarak CERN çalışanı. İşte bu CERN’in açtığı pozisyonlar için çok ciddi bir rekabet var genelde. Bu arada başka bir yanlış anlama da CERN’in sadece fizikçiler işin iş olanağı sağladığı sanısı. CERN’in sağladığı işlerin büyük kısmı mühendis ve teknisyenlere yönelik.
Şu anda CERN’e tam üye olmadığımız için diğer ülkelerin araştırmacılarından ve çalışanlarından sayıca çok azız. Üyelik olursa bu rakam katlanarak artacak ve CERN’de şu anda başvurma hakkımızın olmadığı işlere başvurabileceğiz.

Araştırmacıların CERN’de bir günü nasıl geçiyor?
Herkesin eminim farklı geçiyordur, ama benim günüm normalde 8-9 arası başlıyor. Eğer deney alanında yapılacak işler varsa oraya gidiyorum, yoksa ofise gelip analiz yapıyorum, yaptığım işlerin çoğu programlama/kod yazma üzerine. Normalde 6 gibi de çıkıyorum. Ama CERN toplantısı olmadığı sürece çoğu kişinin kendi saatlerini belirleyebildiği bir yer. Bir çok kişi var ki güne öğlen başlıyor, ama geceye kadar çalışıyor.
CERN kafeteryasındaki kahve molaları da neredeyse işin geleneksel bir parçası haline gelmiş. Özellikle akşama doğru pek çok kişiyi kahve içip fizik tartışırken görebiliyorsunuz.
Vardiyalar varsa düzeniniz biraz değişiyor. Her deneyin farklı vardiya saatleri var ve üyesi olduğunuz deneyin vardiyalarının bir kısmında bulunmanız gerekiyor. CAST’ta vardiyalar yazları sabah 4-8, akşamları 8-12 arası oluyor.

Higgs Bozonu’nun önemi nedir? Orada bulunanlar hayatımızı nasıl etkileyecek?
İlk olarak Higgs bozonunu bulduğumuza yüzde yüz emin değiliz, yeni bir parçacık bulduk ve Higgs’e benziyor. Önümüzdeki senelerde alınan veriler bize bu parçacığın tüm özelliklerini söyleyecek. Higgs’in ne işe yarayacağına gelirsek, belki çoğu kişi bu soruya “Higgs bozonu sayesinde tüm arabalar uçacak” şeklinde bir cevap bekliyor. Açıkçası şu anda tam bilmiyoruz ne işe yarayabilir. Ama hemen bir yararı olmamasının önemi de yok. Higgs’in bulunması parçacık dünyasını bir ölçüde anladığımızı gösteriyor. Parçacıkların işleyişini anlamak da zamanla onları manipüle etme yeteneği veriyor bize. Bu konuda en çok verilen örnek elektriktir. Elektrik, yani aslında elektron’lar ilk bulunduğunda Faraday’a “Sizce bu işe yarayacak mı” diye sorduklarında Faraday “Bir gün bundan vergi bile alacaklar” demiş. Sonuçta elektron’u anlamak onu kullanabilmek demek. Şu anda eminim cebinizde/çantanızda elektronu anlamış olmamız sayesinde çalışan bir kaç alet vardır.
Ayrıca tüm ülkeler CERN Higgs bozonunu bulsun diye milyonlar dökmüyor bu işe. CERN temel fizik araştırması yaparken, bir çok yan ürün ortaya çıkıyor ve teknoloji yeni bir noktaya taşınıyor. Yine en çok verilen örnek www dediğimiz protokoldür. Bilim insanları rahat iletişim kurabilsin diye Tim Berners Lee tarafından geliştirilmiş, ama şu anda tüm insanlığın ücretsiz yararlandığı bir protokol halini almış.

Higgs Bozonu’na medyada Tanrı Parçacığı da deniliyor, bu isim nasıl ve nereden çıkmış anlatabilir misin?
Higgs’in varlığı 60’lardan beri tahmin ediliyor, ama bir türlü gözlemlenemiyordu, bu sebeple 1993’te Leon Lederman Higgs parçacığı ile ilgili bir kitap yazıyor ve  “lanet olsun, bir gözlemlesek de rahatlasak” diye düşünerek kitabın adını “The Goddamn Particle”(Tanrının Belası Parçacık) koymak istiyor. Fakat yayıncısı Lederman’ı “Böyle god damn falan biraz kaba oldu, gel şuna God Particle(Tanrı Parçacığı) diyelim” diye kandırıyor, kitap da “The God Particle: If the Universe Is the Answer, What Is the Question?” adıyla çıkıyor. Spekülasyon ve mistisizmi zaten çok seven basın bu ismi kullanmaya başlıyor, bize de “Şimdi Higgs bulununca tanrının varlığı kanıtlanmış mı oluyor?” gibi fantastik sorularla cevap vermek düşüyor.

Higgs Bozonu’nun keşfi Standart Model’deki Yük-Parite Simetri Bozunumu teorisi ve Baryogenesis konularını tekrar yorumlamamıza yol açacak mi? Yoksa madde ve antimadde oransızlığı hala açık bir konu olarak mı kalacak? (Bu soruda bir fizikçiden yardım aldığımı tüm okuyucular anlamıştır herhaldeJ)
Çalışmadığım yerden sordunuz! Kısaca şunu söyleyeyim. Higgs bozonu her ne kadar geçen seneye kadar gözlemlenmemiş olsa da çoğu kişi varlığına emindi ve bir çok teori bu önkabulle yorumlanıyordu.  Higgs parçacığını gözlemlemek fiziği bir anda tüm sorunlardan arınmış tastamam bir bilim haline getirmiyor. Hala çözülmemiş pek çok şey var. Madde-Antimadde orantısızlığı hala bir bilinmeyen olarak duruyor. Ya da karanlık madde ve karanlık enerji sorunları Higgs parçacığı ile yok olmuyor. Veya hala evrenin sadece yüzde beşinin neyden yapıldığını biliyoruz. Daha öğrenecek çok şeyimiz var ve büyük olasılıkla her zaman olacak. Bizim evreni anlama kapasitemiz elimizdeki teknolojiyle orantılı ilerliyor. İşin güzeli teknik ilerledikçe sadece varolan sorulara cevaplar bulmuyoruz, aynı zamanda yeni sorular, yeni ilginçlikler ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin CERN’den çıkması gündeme gelmişti, nasıl değerlendiriyorsun?
Aslında gündeme gelen şey neyse ki CERN’den çıkmak değil. Türkiye CERN’in gözlemci üyesi ve bir süredir tam üye olmak için görüşüyor CERN’le. CERN Türkiye’nin üyeliği konusunda olumlu bir tavırda, üyeliğe hazır olduğumuzu düşünüyor. Bu aşamada bizim yapmamız gereken belli bir aidat ödemeyi kabul edip görüşmeleri devam ettirmek. Ama son aylarda Türkiye tarafı bu üyeliğin bizim için yeterince olumlu olmayacağı gibi bir görüşte. Yani gözlemci durumundan ayrılmak gibi bir plan yok, sadece bunu ileriye götürme isteği frenlendi. Ben ve sanırım çoğu parçacık fizikçisi buna katılmıyor. CERN’e üye olmak demek, öğrencinizle, bilim adamınızla, mühendisinizle, endüstrinizle üye olmanız demek.
Unutmayın ki CERN çalışanlarının çoğu fizikçi değil, mühendis ve teknisyen. Türkiye’de yetişmiş mühendislere, bilimcilere ve Türk şirketlere CERN’in kapılarının açılması bence sadece olumlu sonuç doğurabilir. CERN’de daha yapılacak bir sürü iş, kurulacak bir sürü yeni deney var. Bu fırsatı kaçırmak acı olur.

İlerisi için planların neler?
Doktoramı bitirdikten sonra CERN’de çalışmaya devam etmek istiyorum. İstanbul kadar renkli olmasa da Cenevre sakin ve güzel bir şehir. CERN de çalışmak için mükemmel bir yer.

İş ve özel hayatınızla ilgili paylaşmak istediğiniz güzel haberleri bu sayfalardan mezunlarımıza duyuracağız. Güzel haberlerinizi mezun@ku.edu.tr adresine bekliyoruz.