Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünden 2016 yılında mezun olan Merve Yanıkoğlu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Merve Yanıkoğlu’nun hayallerini gerçekleştirme yolculuğunu, Paris’te aldığı pastacılık eğitimini ve Sugar Excuse isimli girişimini kurma hikayesini bu röportajda bulabilirsiniz.

Biraz kendinden bahseder misin?

Koç Üniversitesi’nde Ekonomi bölümünü bitirdim. Üniversite’ye başladığımda bile mezun olunca bu işi yapacağımı biliyordum. Lise sonda üniversite seçme aşamasında Culinary Institute of America’ya başvurmuştum ve görüşmelerine katılıp kabul almıştım. Ancak o zamanlar 19 yaşında, yurtdışında okuma fikri bana çok çekici gelmedi, ailemin de tercihi ile burada okumaya karar verdim. Bundan da çok memnunum çünkü Koç Üniversitesi gerçekten bana çok güzel bir çevre ve hayat görüşü kattı. Üniversite yıllarımı iyi değerlendirdiğimi ve kendimi alanımda çok geliştirdiğimi düşünüyorum. Bu dönemde pastanelerde staj yapıp, bu sektörü detaylı bir şekilde inceleyecek zamanım oldu. Son senemde kendi evime çıktım ve oradan pasta yapıp satmaya başladım. Mezun olduktan sonra 4-5 aylık bir Amerika tecrübem oldu, orada da bir pastanede çalıştım. Özellikle düğün pastaları yapan, çok keyifli bir pastaneydi.

Kendimi daha fazla geliştirmek istediğime karar verdiğimde ise Cordon Bleu Paris’e gittim. O da 9 aylık bir serüvendi ve bu dönemde Angelina isimli oldukça meşhur bir pastanede staj yapma fırsatım oldu. Hiç bitmesini istemediğim bir zaman geçirdim Paris’te. Şehrin her köşesi şahane pastanelerle doluyken denemeden durulamazdı tabi ki. Ben de hoşuma giden pastaneleri belirleyip küçük küçük videolar çekmeye başladım ve Sugar Excuse sayfasına onları yüklemeye başladım. Kalsaydım eğer, hayalim Sugar Excuse sayfasını gurme sayfası yapmaktı. Ama döndüğüme de çok memnunum çünkü şu anda çok güzel giden ve beni çok mutlu eden bir işim var.

Pastacılığa ilk nasıl merak sardın?

Emel Başdoğan- Foodie Pastanesi diyebilirim. 7.sınıfta annem bana Foodie’den enfes bir pasta yaptırmıştı. Hem lezzetli hem de görsel olarak çok güzeldi. Ayrıca o zamanlar çok fazla butik pastane de yoktu. Ben de Emel Başdoğan’ın kitaplarını almaya başladım. Arkadaşlarıma ve hocalarıma şeker hamurundan pastalar yapmaya başladım bu şekilde. Sıfırdan hem lezzetli hem de görsel olarak güzel şeyler yaratmak çok hoşuma gidiyordu.

Eğitimini aldığın bölüm ile şu anki işin arasında bir bağlantı var mı sence?

Her şeyden önce Koç Üniversitesi’nde okumak bana çok şey kattı. Hayata bakış açımı pozitif yönde etkiledi. Ekonomi veya işletme gibi bölümler benim gibi girişimci ve kendi markasını oluşturmak isteyen kişiler için bence doğru bölümler. Çünkü sonuçta bir şirketiniz var ve işin üretim kısmı kadar, işletme kısmının da optimum şekilde yönetilmesi başarılı olmanız için bir gereklilik.

Sözün özü aldığım eğitimler bana disiplinlerarası bir görüş kazandırdı. Bunun faydasını her geçen gün daha iyi görüyorum.

Sugar Excuse’ı kurma fikri nasıl oluştu? İsmin arkasındaki ilham kaynağın neydi?

Kahve içmeyi çok severim ve üçüncü dalga kahvecilerin yaygınlaştığı dönemde arkadaşlarımla çok sık yeni kahveciler denemeye giderdik. Instagramda da hashtaglerin paylaşımlarda çok kullanıldığı ve havalı olduğu:) bir dönemde, #coffeexcuses hashtagiyle fotoğraflar paylaşıyordum. Sonra ben tatlı ile ilgili bir sayfa açacağım noktada bunun kulağa çok güzel geldiğini düşündüm. Mesela arkadaşlarınla bir yere gidiyorsun, oturuyorsun, sohbet ediyorsun ve bu mesela bir kahve bahanesi. Aynı şekilde tatlı bahanesi de var; Özel bir günde, kendini iyi hissetmek için, arkadaşını mutlu etmek için, isim de o şekilde gelişti. Bazı müşterimiz tatlı kutularımızı kendilerine gönderiyorlar, kendilerine not yazarak:) tatlı bir sürpriz yapmış oluyorlar. Çocukken hediye paketlerini açınca nasıl sevindiğinizi hatırlıyor musunuz? Bizim kutularımız işte o hissi uyandırdığı için bence insanları çok mutlu ediyor!

Kendi işini yönetmenin avantajlarının ve dezavantajlarının neler olduğunu düşünüyorsun?

Olumlu açıdan söylemem gerekirse, eğer kendi işinizi yapıyorsanız zaten inandığınız ve sevdiğiniz bir iş ile uğraşıyorsunuz demektir. O sizin tutkunuzdur ve yapmak istediğiniz bir şeydir ve en büyük avantajı bence bu. Sizi her açıdan tatmin eden bir işe sahip olmak. İşte geçirdiğiniz saatler için üzülmüyorsunuz. Yeri geldiğinde zaten neredeyse 7/24 çalışıyoruz. Haftada 6 gün çalışıp, 1 gün dinleniyorum ama 1 günde bile daha fazla nasıl geliştirebilirim, işime neler katabilirim diye düşünüyorum. Ve eğer bunlara hazırsanız kendi işinizi kurmalısınız. Sonrasında yarattığınız işi sürekli canlı tutmanız ve başarıya götürmeniz gerekiyor. Bu aslında hem avantaj hem dezavantaj olabilir çünkü çok fazla zamanınızı alıyor. Ayrıca dönemsel krizler ve değişiklikler işletmenizi etkileyebiliyor. Mesela kurumsal hayatta çalışan birini bu tür değişimler çok fazla etkilemez ama eğer iş sahibiyseniz sizi çok fazla etkiliyor ve belirsizlikler yaratabiliyor. Dezavantaj olarak bu stresi ve belirsizlik ortamını söyleyebilirim. Ama avantajların daha ağır bastığı bir gerçek, genel olarak şahane bir şey kendi işine sahip olmak!

Senin yolunda ilerlemek isteyen mezunlarımıza ne gibi tavsiyelerin olur?

Hayaliniz ve tutkunuz olduğuna inandığınız işleri kesinlikle bekletmeyin. Doğru zaman lafını hiç sevmem, sizi hep bir “bekleme modunda” bırakır ve farazi bir zaman diliminin geleceğine inanırsınız. Bence doğru zamanı kendiniz yaratıyorsunuz, hiç sevmediğiniz bir işte bir dakika daha durmak kendinize haksızlık her şeyden önce. Sadece naçizane fikrim hayalinizdeki işin iyi ve kötü yanlarını iyice araştırıp, her yönüyle kabulünüz mü bu iş, onun hesabını yapmalısınız. Eğer cevap evet ise o zaman hiç durmayın yürüyün:) Mesela ben bu sektöre girmeden önce tecrübe edinmem gerektiğini biliyordum ve hatta okulunu bile okumadan önce. Yoksa sonrasında o kadar emek verip aylarca okuduktan sonra, “ben bu işi aslında sevmiyormuşum ya” deme riskiniz var. Hani sahne tozu yutmak diye bir deyim vardır ya, o gerçekten çok doğru ve gerekli. Kendilerini bir şekilde istedikleri işin ortamına sokmaları gerekiyor. Ben stajlarım sayesinde, her yönden bu işin nasıl bir iş olduğunu anladım ve o doğrultuda ilerledim. Kapı kapıyı açıyor gerçekten, ben bunu bizzat deneyimledim. Amerika’daki patronum okumak için Paris’e gitmemi önerdi. Paris’teki bir hocam bana Angelina’da çalışmam için fırsat sundu. Bir şeyi kafanıza koyup onun üstünde yoğunlaştığınızda mutlaka su yolunu buluyor.