Subat 2011 E.bulten
Aylık Elektronik Haber Servisi
NİSAN 2011
 
 
 
 
 
İstanbul'u tanımaya devam ediyoruz; Mart ayında rotamız Kumkapı ve Samatya'ydı.
Eşsiz bir coğrafyaya, benzersiz bir tarihe, kökü çok eskilere dayanan bir kültür çeşitliliğine sahip 'biricik' bir kentte yaşıyoruz. Tarihte Roma, Bizans, Latin İmparatorluğu ve Osmanlı Devletine ev sahipliği yapmış şehrimiz değişik kültürlerle biçimlenerek, töreler, gelenekler, farklı yaşam tarzları ile özel bir kimlik yaratmış yaşayan bir Dünya kenti.

Mezunlar Derneğimizle İstanbul'umuzu tanımaya, yanından sık sık geçtiğimiz halde göremediğiz anıtlarla veya devasa şehirde hiç de yolumuz düşmeyen semtlerle tanışmaya devam ediyoruz. Bu kez Kumkapı-Samatya bizlere inanç, din, dil ve sosyal paylaşımların iç içe geçtiği bir mozaik sundu.

27 Mart Pazar günü Koç Üniversitesi ailesinden 30 kişilik bir grup ve Profesyonel rehber Turgay Tuna ile Kumkapı ve Samatya bölgesinde yer alan Şerefiye Sarnıcı, Keçecizade Fuad Paşa Camisi ve Türbesi, Özbekler Tekkesi, Sokullu Mehmet Paşa Camisi, Küçük Ayasofya Camisi, Esma Sultan Namazgahı, Aya Kiryaki Kilisesi, Meryem Ana Rum Kilisesi, Ermeni Patrikhane ve Surp Asvadzadzin Kilisesi, Arkadios Sütunu, Surp Kevork (Sulu Manastır) Kilisesi, Ayios Minas Kilisesi, İmrahor İlyas Bey Camisi'ni gezdik, sivil mimarlık örnekleri ile sokak dokusunu kokladık.

Baharı müjdeleyen bir günde bir taraftan doğanın uyanışına hissettik, diğer taraftan bir ayine tanıklık ettik.

10 senedir gerçekleşen Mezunlar Derneği - İstanbul Kültür Turları'nın Nisan ayında gerçekleştireceğimiz bir sonraki durağını çok yakında sizlerle paylaşacağız.

Kumkapı

Eminönü İlçesi sınırları içinde yer alan Kumkapı, tarihi yarımadanın Marmara Denizi kıyısındaki semtlerden biridir. Doğusunda Kadırga, kuzeyinde Gedikpaşa, batısında da Yenikapı ile çevrelenmiştir. Güneyi sahil yolu (Kennedy Caddesi), demiryolu ve Marmara Denizi'dir.

Kumkapı Bizans döneminde "küçük iskele" anlamında "Kontoskalion" adını taşımaktaydı. Bu ad, fetihten sonra da Rumlar tarafından bir süre kullanılmıştır. Bizans döneminde kara içine sokulmuş ve önü bir mendirekle korunmuş olan Kontoskalion Limanı'nda 1263'te İmparator VIII. Mihael Paleologos tarafından yaptırılmış olan tersanenin, üst üste koyulmuş iri taş bloklarla inşa edilmiş duvar temeli, 1819'daki bir yangında ortaya çıkmıştır. Eski liman zamanla dolmuş ve yerini, kente kum getiren gemilerin yük boşalttıkları iskeleler almıştır.

Kum Kapısı, Yedikule'den doğuya, Ahırkapı'dan doğru ilerlendiğinde Marmara kıyısındaki kent kapılarından beşincisini oluşturmaktaydı. Buna göre Kum Kapısı'nın batısındaki batıdan doğuya sırasıyla Narlı Kapı, Samatya Kapısı, Davutpaşa Kapısı, Yeni Kapı, batısından da Çatladısu Kapısı (Çatladı Kapı) ve Ahır Kapı yer almaktaydı.

İstanbul'un Osmanlılara geçmesinden sonra, II. Mehmed'in (Fatih) büyük olasılıkla Rumlara karşı bir denge öğesi olarak kente getirttiği Ermenilerin bir bölümünü Kumkapı'ya yerleştirilmiştir. Kısa süre içinde Kumkapı, yakınındaki Samatya'dan sonra Ermeni nüfusunun yoğun olarak yaşadığı önemli semtlerden biri haline gelmiştir. Kumkapı'nın öneminin artmasında, daha önce Samatya'daki Surp Kevork Kilisesi'nde bulunan patriklik makamının 1641'de buraya taşınmasının da büyük rolü olmuştur. Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Kilisesi adını taşıyan ve ilk yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen ve Patrikhane Kilisesi olarak da bilinen yapı çeşitli tarihlerde yangın geçirerek, onarılmıştır.

Kumkapı Patrikhane Kilisesi, İstanbul Ermenileri için bir kültür merkezi olmuştur. Çeşitli tarihlerde burada açılan okul ve kitaplıklardan başka, kilisenin ek binalarında 17. yy'ın sonuyla 19. yy'ın ilk yarısından iç matbaanın faaliyette bulunduğu ve çeşitli dini kitaplarını basılımını sağladığı bilinmektedir. Kumkapı'daki ikinci ermeni kilisesi Surp Harutyun'dur. Semtte ayrıca iki Rum Ortodoks kilisesi bulunmaktadır. Bunlar Ayia Kriyaki ve Pamayiya Elpida kiliseleridir.

15. yy.'da tarihlenen Kazgancı Mesheldi, bir 16. yy. Yapısı olan İbrahim Paşa Camisi, 17. yy.'ın başından kalan Tavaşi Süleyman Ağa Camisi, yine 17. yy'ın ikinci yarısından Behram Çavuş Mescidi Kumkapı'daki önemli dini yapılardır.

Kumkapı tarih boyunca İstanbul'un birçok semtinde olduğu gibi sık sık büyük yangınlar geçirmiştir. Önceleri ahşap evlerden oluşan bir sokak dokusu içeren bölge bu yangınlarla değişen ve özellikle de 19. yy'ın ikinci yarısında çıkarılan Ebniye Nizamnameleri ile yangınlara karşı kâgirleştirilen bir çevreye dönüşmüştür. Ayrıca bu değişim süreci içinde açılan, birbirini dik kesen belirli genişlikteki sokaklar ve aralarındaki yapı adalarıyla bugünkü kentsel düzenine ulaşmıştır. Dar parselasyon üzerinde yükselen iki, üç veya dört katlı, çıkmalı, küçük arka bahçe ya da taşlıklı kagir yapılar ve bunların bir araya gelerek oluşturdukları sıra evler, Kumkapı'da eskiden geniş bahçeler içinde gelişen ahşap konak ya da ev düzeninden farklı bir görünüm yaratmıştır. Ayrıca gayrimüslim ağırlıklı semt olma özelliği, bu kâgir yapıların üzerinde yer alan ve dönemin bezeme anlayışını sergileyen silme, pilastr, söve, balkon korkuluğu ve benzeri öğelerde de gözlemlenmektedir. Bu örnekler arasında özellikle Tavaşi Çeşmesi Sokağı üzerinde yer alan 1890 tarihli sıra ev dizisi semt için özel önem taşımaktadır.

Semte ulaşım 19. yy'ın yarısına kadar daha çok kayıklarla sağlanıyordu. 19.yy'ın ikinci yarısında, demiryolunun buradan da geçmesi Kumkapı'nın fiziksel yapısında önemli değişimlere yol açmıştır.

Semt sakinlerinin ana, ekonomik uğraşı ve gelir kaynağı öteden beri kayıkçılık ve balıkçılık olmuştur. Bir ölçüde buna bağlı olarak da Kumkapı İstanbul'un meyhaneleri ile ünlü semtlerinden biridir. Bugün de semtin en canlı noktası balık lokantalarının odaklaştığı meydandır. Bu bölge 1990 başlarında yeniden düzenlenmiş, çok sayıda balık lokantası meydanın çevresinde ve meydana açılan sokaklar boyunca sıralanan geleneksel meyhaneler ile İstanbul'un başlıca turistik noktalarından biri haline gelmiştir. Ancak semtte değişen sosyal yapıyla birlikte fiziksel çevre de geleneksel özelliklerini kaybetmektedir.


Dönemin kagir, tek, ikiz ya da sıra evleri yerlerini gerek parselasyon ve gabari, gerekse de cephe düzeni açısından yöreye hiçbir özgünlük katmayan yüksek yapılaşmaya ya da niteliksiz restorasyon örneklerini bırakmaktadır. Öte yandan semtte kendine özgü renklerini katan Ermeni, Rum, gayrimüslim nüfus artık yok denecek kadar azalmıştır. Kumkapı halen sahildeki balık hali, balıkçı lokanta ve meyhaneleri ve küçük dükkânları ile ticareti hizmet ve turizm ağırlıklı bir semttir.
Nur Akın, İstanbul Ansiklopedisi
     
 

Samatya

Çocukluğumdaki Samatya, tüm İstanbul gibi bir başka güzeldi...

Küçük küçümencik sokakları; iki bilemedin üç katlı ahşap evleri; Rum'u, Ermeni'si, Müslüman'ı; birbirlerine kimi akrabadan yakın komşular; günümüz şartlarına ayak uydurmak için debelenen ürkek sokak kedilerinden uzak, güvence, huzur içinde yaşayan Sarman'lar, Pamuk'lar, tüm bir semtin namusundan sorumlu yerinde kabadayı, yerinde  beyefendi "boyun bağlı" taksi şoförleri ve tabii ki kökleri yüzyıllar ötesine uzanıp giden Barba Yani, Kevork Reis, Kalender Agop, Barba Toma gibi namlı balıkçılar.

Samatya geçmişte denizle iç içeydi. İskelesi, balıkhanesi, balıkçı kahveleri ve denizle kucaklaşan lebi derya evler. Ama bütün bunların ötesinde, geçmişten bu yana şehr-i İstanbul'un en kozmopolit semtlerinden biri olmayı günümüze dek sürdürdü.

Bugün bile, sahilden bakıldığında geçmişten gelen bu birlikteliğin görüntüsü semtin minare ve çan kulelerinden yansımaya devam ediyor. Surp Kevork, ya da biraz ötesindeki Ayios Minas'tan yükselen çan sesleri zaman zaman yanı başlarındaki Abdi Çelebi Camii'nin ezan sesine karışıyor, Hacı Manav sokakta oturan doğma büyüme Samatyalı Hayriye Hanım'ın geçmişte kalan anıları da, yan sokaktaki komşusu 80'li yaşlara merdiven dayamış Madam Arşuluz'un anılarıyla çakışıyor...

Samatya'nın, bilhassa istasyon çevresinde yoğunlaşmış inişli çıkışlı o eski dar sokaklarından, kimi cumbalı güzelim ahşap evlerinden pek azı kaldı günümüze.

Hoş, hemen tüm İstanbul'da olduğu gibi o eski insanları da pek kalmadı ya. Bugün hala kıyıda köşede kalmış o eski sokaklardan; pencerelerini paslı teneke kutular içindeki Çingene pembesi fesleğenlerin süslediği yarı yıkık ahşap evlerin önünden geçerken, geçmişin o puslu anıları içinde kaybolur gibi hissediyorsunuz kendinizi. Ayakta kalabilmek için adeta direnen bu eski evler, sokak aralarındaki minik bakkallar, karşıdan karşıya gerili iplere asılı rengârenk çamaşırlar, kapılarının önünde top koşuşturan çocuklar, duvarların tepesini mesken edinmiş tombul uykucu kedileriyle klasik İstanbul görüntüsünün son kalan nadir köşelerinden birini yansıtıyor. Menderes döneminin en önemli imar hareketlerinden biri sayılan Sahil Yolu'nun açılmasından sonra, her ne kadar denizle kucaklaşmasını yitirmişse de, denizden uzak kalmamış Samatya.

Semtin geçmişe yadigâr kendine öz görüntüsü, tren istasyonunun hemen altından başlıyor ve balıkçıların, balıkçı lokantalarının, meyhanelerin süslediği meydanda odaklanıyor. İstasyon çıkışında,  sırtını Bizans'tan kalan surun dış yüzüne dayamış 1796 tarihli kesme taşlı çeşme, bir zamanlar buradan gelip geçen tren yolcularının, balıktan dönenlerin kana kana soğuk suyunu içtikleri, ellerini yüzlerini yıkadıkları bir sebil. Dokuz beyitlik kitabesinden de anlaşıldığı gibi, Arpacı Mehmed Efendi adında hayırsever bir zat-ı muhterem tarafından yaptırılmış, ama İstanbul'un birçok eski çeşmesinde olduğu gibi ne suyu akıyor, ne de musluğu var. Çeşmenin hemen yanı başındaki, meydana açılan küçük dar sokak, biraz acıkmış olanların iştahlarını kabartmaya, balık sever aç mideleri yoldan çıkartmaya yetiyor. Dar sokağın iki yanında ard arda dizili balıkçı, balıkçı lokantası, meyhaneci, midye  tavacı birlikteliği birbirlerini tamamlayan bir bütün oluşturuyorlar. Üstüne üstlük tezgâhlardan dışarıya taşan nefis kokular, dükkânların üzerindeki kışkırtıcı bira reklam tabelalarıyla bütünleşip klasik Samatya tablosunun özet bir görüntüsünü yansıtıyor.

Aslında, İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Samatya, ya da eskiler tarafından pek kullanılmayan yeni adıyla Koca Mustafa Paşa, İstanbul'un yitirilip gitmiş görüntülerini ısrarla saklamaya çalışan kozmopolit semtlerden bir tanesi.

Burada, ızgara balık kokuları kebap kokularına, çan sesleri ezan seslerine karışmaya devam ediyor.

Turgay Tuna, Adım Adım İstanbul, Cumhuriyet Gezi

 
 
 

,