Mayıs 2012 E.bulten
Aylık Elektronik Haber Servisi
Mayıs 2012
 
 
 
Koçlu Anneler

Geçtiğimiz aylarda Koçlu evli çiftlerle ve Koçlu kardeşlerle ilgili yaptığımız haberler mezunlarımızın yoğun ilgisini ve beğenisini kazandı. Bunun üzerine bu ay "Anneler Günü'nü de düşünerek "Koçlu Anneler"le ilgili bir haber yapmaya karar verdik.

Anne olduğunu bildiğiniz mezunlarımıza ulaşarak kendilerini ve çocuklarını tanıtmalarını, anne olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlatmalarını, eğer çalışıyorlarsa iş yaşamı ve anneliği nasıl dengelediklerini ve bir anneler günü anılarını paylaşmalarını istedik. Gösterdikleri ilgiden dolayı mezunlarımıza çok teşekkür ediyor, Anneler Günlerini şimdiden kutluyoruz.

Önümüzdeki sayıda “Koçlu Babalar” haberimiz için baba Koçlulardan haber bekliyoruz.
Bülten için haber başlığı önerilerinizi ve güzel haberlerinizi bizimle paylaşın (mezun@ku.edu.tr).  

Merve Yılmaz Pehlivanoğlu'08
2008 yılında Koç Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'nden, 2009 yılında da Koç MBA'den mezun oldum. Bebeğimizi kısa bir zaman önce, 21 Aralık 2011'de kucağımıza aldık, bu yüzden şu anda doğum iznindeyim. İzne ayrılmadan önce Sony'de Pazarlama Hizmetleri Uzmanı olarak çalışıyordum. Minik kızımız Nil, 4.ayını bitirdi. Adeta her geçen gün biraz daha büyüyor ve değişiyor. Anne olmak bolca sevgi ve bir o kadar sorumluluk, zaman zaman endişe ve sabır getirdi hayatıma. En önemlisi de her gün böyle bir duyguyu tadabildiğim için şükretmeyi öğretti. Henüz çok küçük olduğu için, Nil'e endeksli yaşıyorum diyebilirim. Onun bu hızla değişen haline ayak uydurmaya, beraber geçirdiğimiz zamanın tadını çıkarmaya çalışıyorum. İşle ilgili planlarımı henüz kesinleştirmedim ama çalışmaya devam etmek istiyorum ve Nil'in en kolay adapte olabileceği

şekilde ayarlamaya çalışacağım. Geçtiğimiz yıl anneler gününde Nil'in cinsiyetini bile bilmiyorduk henüz ama Zafer anne adayı olduğum için kutlamıştı anneler günümü :) Artık dört gözle Nil'in kutlayacağı günleri bekliyorum :)

Naciye Kınık Keresteci'04
Koç Üniversitesi Matematik Bölümü'nden 2004 yılında mezun oldum. Ekonomi masterının ardından çeşitli işlerde çalıştım. Son olarak Turkcell'de fiyatlandırma uzmanı olarak devam ettiğim işimden adres değişikliği sebebiyle ayrıldım. 
Sonra da Janset'imiz dünyaya geldi. Kızımız şu an 3,5 aylık. Halen anneliğin acemiliğini yaşıyorum ve bu yeni hayatıma hem kızımı hem de kendimi adapte etmeye çalışıyorum. Bir kaç ay sonra tekrar iş yaşamına dönmek istediğimde işler biraz daha zorlaşacak sanırım. Şu an, bu uyurken bile özlediğim ufaklıkla, 24 saat beraber olmanın keyfini çıkarıyorum.
Anne olarak geçireceğim ilk anneler gününe çok az kaldı, farklı hissedecek miyim? Bilmem?

Esra Erbilgin Acar'04
Sevgi dolu bir ailenin tek çocuğu olarak Samsun'da doğup, büyüdüm. Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünden 2004 yılında mezun olduktan sonra 9 ay ABD'de bir sertifika programına katıldım. Pazarlama yöneticisi olarak çalıştığım Eczacıbaşı Baxter'da yaklaşık 7 yıl önce iş hayatına başladım.
Azra'mız 9 aylık.  13 Temmuz 2011'de dünyaya gelen bıdığımız gülen yüzü, neşeli çığlıkları ve hareketli yapısıyla bizleri her yeni gün şaşırtmayı başarıyor. Yuvarlanarak etrafı keşfe çıkıyor, nereyi uygun bulursa ayağa kalkmaya çabalıyor, her şeyin tadına bakarak tanımaya çalışıyor, henüz tam çözememiş olsak da kendince bir dilde bize derdini anlatmayı başarıyor. Her müziğe kulak kabartıp, düzenli duran şeyleri dağıtmayı seviyor. Kısacası tüm bebekler gibi o da bir birey olarak hayatta yerini almaya çabalıyor.
İnsan dokunamadığı, sadece ultrasonda gördüğü bir noktaya tutkuyla bağlanabilir mi? Bağlanabilirmiş... İnsan kendini bir yana bırakıp içinde hayat bulan ve gün be gün büyüyen bir canlıyı her şeyden sakınabilir mi? Sakınabilirmiş... İnsan karnında kıpır kıpır olan, o aşkın ilk heyecanını yaşatan varlığa görmeden aşık olabilir mi? Olabilirmiş... Daha hamileyken bana bunları hissettirdi annelik. Azra hayatımıza geldiğinde ise gerçek bir aile olmak ne demekmiş onu anladım. Anne olmak daha iyi bir insan olmak için kocaman bir sebepmiş meğerse. Anne olmak en büyük mutluluk
nedeniymiş. Bir ömür bu mutluluğu kızım ve eşimle yaşayabilmeyi umuyorum.
Günümüzde her sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de birtakım zorluklar yaşanıyor, bu da iş yoğunluğunu biraz daha artırıyor, daha sık seyahat ederek diğer illerdeki koşulları yakından gözlemleme ihtiyacını doğuruyor. Evde ise bambaşka bir heyecan her günümüzü neşeye boğuyor. Tatlı bir telaşla Azra her gün yeni bir şeyler keşfediyor ve yepyeni alışkanlıklar ediniyor. O büyümeye çalışırken, biz de hayata onunla yeniden bağlanıyor, yeniden gülmeyi, yeniden yürümeyi, yeniden yemek yemeyi öğreniyoruz. Günün sonunda tüm zorlukları bir kalemde silen bir gülümseme ve sarılmayla kucağınıza gelen o minicik kalp yaşamdaki en önemli var olma nedeniniz oluyor, zorluktan ziyade benim için iş hayatını daha düzenli, planlı yaşamak için bir sebep oldu.
İlk anneler gününü bu sene kutluyor olacağım. Bakalım güzel kızım o gün hangi öğrenmesiyle günümü mutluluğa boğup, beni ödüllendirecek.

Deniz Şenol Sert'00
Adım Deniz Şenol Sert, 2000 yılı Uluslararası İlişkiler mezunuyum.  Şu anda Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi'nde 'post-doc' olarak çalışıyorum.

İki kızım var: Bir numara Duru 5,5 yaşında, iki numara Derya 10 aylık. Anne olmak koşulsuz sevginin tanımı ama aynı zamanda devamlı bir kaygı durumu.İş yaşamı ve anneliği dengede tutmak tabi ki kolay değil, bu bir sorun ve çözüm de çocuğunuzla iyi ve kaliteli vakit geçirebilmekte yatıyor.İlk Anneler Günü'mde eşim, Duru ve ben Güneydoğu gezisi yapıyorduk; Duru sekiz aylık kadardı, otelde sabah kahvaltısına koca bir buket çiçek geldiğini ve çok şaşırdığımı hatırlıyorum...



Pelin Aydıntepe'00
Selamlar eskiden ellerinde sınav notları gezdiren, şimdiyse sınav notları yerine ellerinden bebeklerini düşürmeyen Koç'lu anneler.  Ben 2000 Ekonomi bölümü mezunlarından Pelin.  Yaklaşık 7 ay önce  Eylül ayında canıma CAN kattım, topaç oğlumu dünyaya getirdim.  Oğlum keyfekeder bir tip, dünyaya gelişinden belli, bir türlü doğum kanalına girmedi... Öyle takıldı karnımda son günlerde dahi...Yavrucum bir sonuç odaklı ol, bir tekmele sancı başlat falan nafile…Bizimki içerde takılmaca, 42. haftaya yaklaşıyorduk ki artık baktık bizimkinin geleceği yok biz çıkarttık onu annekucağından. Zaten biraz daha gelmeseydi oradan direk askere yollayacaktık! Eşim ise bu durumdan çok memnundu, biz bunu içerde büyütelim daha az masraflı olur diyordu. Eşimin Musevi olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Neyse bizim CanCan 7 aylık, Allah nazardan saklasın güzel güzel büyüyor, hatta o kadar hızlı büyüyor ki inanamıyorum… Tabii Allah sağlıkla büyütsün ama bu küçük halleri çok güzel oluyor, bazen zamanı durdurabilsem keşke diyorum, doya doya bu minik halleri daha uzun uzun yaşasam diyorum.

Ama hayat akıp geçiyor, ayrıca her yaşları ayrı bir tatlı oluyormuş, öyle diyor tecrübeli anneler.

Oğluşumu tanıtayım biraz, aslında güleryüzlü bir tipJ Böyle bıçkın bıçkın yandan gülüyor, o gülünce ben eriyorum, iptal oluyorum tabi. Ama yer yer de asabi bizimkisi, istemezse yemek yediremezsin, emziremezsin… Bir kitliyor dudak ve dişlerini... Tam bir keçi inadı var yani 7 aylık bebişimizdeJ  Tombik yanakları, boğum boğum bacaklarıyla kendisine aşık etti beni. Annelik güzel bir duyguymuş, daha da mutlu olmak için bir sebep! Hayatının her saniyesinde artık, senden bir parça... Öyle büyük bir sevgi ki canını bile acıtabiliyor bu sevgi.  Seviyorum seni minik kelebeğim!  Şimdi ben işte sen ise evde sabah kestirmesindesin, elmanı yedirecekler sana bir 10 dk ya, sakın ağlama oğluşum elmanı yerken tamam mı? Çünkü annen gözyaşlarına dayanamaz burada!

İlk anneler günümü yaşayacağım senle, sen bir öp beni, o da benim en güzel hediyem olsun! Anne olan bütün eski üniversite arkadaşlarımın anneler gününü  kutlarım, çocuklarımızla hep daha güzele koşarız umarım.

Ayşe Baltacıoğlu-Brammer'09
İsmim Ayse Baltacıoğlu-Brammer. Koç Üniversitesi Tarih bölümünden 2009 yılında mezun oldum. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde Ohio State Üniversitesi'nde Osmanlı tarihi uzerine doktora yapıyorum.

Kızımın ismi İpek Nicole Brammer. 16 Nisan 2012 tarihinde çok sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldi. 

Daha çok yeni bir anneyim, bu nedenle yasadığım duyguları anlatmak oldukça zor, ben dahi şu anda bu duygu yoğunluğunu kendi kendime tanımlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Fakat aklıma gelen ilk şey şu ki anne olmak duygusunu hayatınızın aşkını bulduğunuz anda yasadığınız duyguyla karşılaştırabilirim. Tek farkı anne olmanın aşık olmaya göre binlerce kat daha yoğun bir duygu olması :)
Bu soruya uygun bir cevap verebilmem için oldukça erken çünkü şu anda doğum iznindeyim. Fakat tek söyleyebileceğim okula geri dönmek zorunda olduğum günün gelmesini hiç istemiyorum. Şu an günün 24 saatini kızımla geçirip, yetmediğinden şikâyet ediyorum.
Bu Mayıs ayında ilk anneler gününü yaşayacağım. Bu anlamlı günü ilk kez bir anne olarak kutlayacak olmanın fikri bile çok heyecan verici. Aynı zamanda da hayatımın bundan sonraki kısmında bir anne olarak üstesinden gelmek zorunda olacağım sorumlulukların da bir hatırlatması diyebilirim. Kızımdan olmasa da eşimden bir anneler günü hediyemi beklediğimi itiraf etmeliyim :)


Zeynep Nayır Soysal'00
BA 2000 mezunuyum. Oğlum Kerem 10.5 aylık. Anne olmak tek kelimeyle "tamamlanmak". Annelikle birlikte bildiğim tüm duyguları “sevgi, özlem, endişe vb.” artık çok daha derin ve bambaşka yaşıyorum.
Çalışan anne olmak hem duygusal hem de fiziken hayli zor. Bu işi kolaylaştırmanın tek yolu iyi kurulmuş bir düzen yaratmak. İmkanlarınızı ve çevrenizi bu düzeni kurmak ve korumak için doğru şekilde kullanmak da kendinize çok yüklenmemek adına önemli.
İlk anneler günümü bekliyorum. Bir süre kendi kendime kutlayacağım sanıyorum,  oğlumun bunun anlamasına daha çok var :)


Yeliz Utku Konca'03
Ben Yeliz Utku Konca. 2003 Kimya mezunuyum. Şu anda Koç Üniversitesi Kimya Bölümü'nde öğretim görevlisiyim. Oğlum Doğa şu anda 2,5 yaşında.

Anne olmak hem güzel hem de çalışan anne için zorlayıcı bir şey. Sabah çocuğunu bazen uyurken, bazen arkandan "oyna benimle" diye ağlarken bırakıp işe gitmen gerekiyor. Ülkemizde doğum izinleri çok kısa olduğu için bunu çocuk oldukça erken bir yaştayken yapmak zorunda kalıyorsun. Bir taraftan yaptığın işe konsantre olman gerekiyor, bir taraftan da aklın sürekli çocukta oluyor. Ben şanslıydım, oğlumun doğumu tam bir geçiş dönemine denk geldi ve bir buçuk seneyi beraber geçirme şansımız oldu. Bugünlerde akşamları işten çıkıp eve gidince çok yorgun olduğumda oğlumla oyun oynamak zor geliyor bazen, ama oynayınca da zihnimin ve kalbimin dinlendiğini hissediyorum, oğlum beni

gençleştiriyor. Öbür taraftan da sosyal ve kültürel hayatı minimuma indiriyor. Eskiden film festivali kaçırmak benim için olur şey değildi, şimdi ise bir filme gidebilirsem kendimi şanslı görüyorum. Okuduğum kitap sayısı açısından da hayatımın bu dönemi tam bir dip yapmış durumda. Gerçi akşam yatmadan önce okunan çocuk hikaye kitaplarını sayarsak astronomik bir artış olduğunu da söyleyebiliriz.

İlk anneler günümde oğlum çok küçüktü ama ikincide babasının yardımıyla benim için bir kart yapmıştı, çok duygulandım. Başkası görse basit ve karalanmış bir kâğıt parçası diye çöpe atabilirdi (ve nitekim oğlumun bakıcısı aynen böyle yaptı), ama o kart benim için çok değerliydi (ve onu çöpten çıkarıp güvenli bir yere kaldırdım).

Burcu Gençer Türk'03
2003 psikoloji mezunuyum, 2007 yılında evlendim, 2011'de anne oldum. Oğlumuz Ali geçen ay 1 yaşını bitirdi.
Anne olmak başka hiçbir duyguya benzetilerek açıklanamayacak kadar farklı ve güzel. Hayatımdaki hiçbir değişim bana bu kadar keyif vermemişti. Dün Ali ilk defa yürüdü mesela, bir insanın büyümesine tanıklık etmek beni çok mutlu ediyor.
Çalışan anne olmak benim için çok zor olmadı. Psikolog olduğum için çalışma saatlerimi kendime göre ayarlayabiliyor ve oğluma vakit ayırabiliyorum. Henüz unutamadığım bir anneler günü anım yok, geçen yılki anneler gününde annelik durumuna alışma aşamasındaydım.

Duygu Kartal Badur'04
Uluslararası ilişkiler bölümünden 2004 yılında mezun oldum. Beş yıl pazarlama departmanında marka müdürlüğü yaptıktan sonra ilk bebeğimi beklerken görevimden ayrıldım. Kızım Zeynep şu an üç yaşını bitirdi. Eşimle kalabalık aile özlemimiz ağır bastığı ve en önemlisi genç bir anneyle büyümenin harika yanlarını kendim gibi çocuklarıma da yaşatmak istediğim için ikinci çocuk için çok beklemek istemedik. Oğlumuz Mehmet Emin şu an bir buçuk aylık. Anne olmak bence sınırlarda yaşanan bir olgu. Hem duygusal hem de fiziksel olarak en uçlarda yaşadığım zamanları hayatıma annelik kattı. Kurumsal şirketlerde çalıştığım yıllarda sunumlara saatlerce  hazırlandığım veya bütçe dönemlerinde günde 16 saatimi şirkette geçirdiğimde dayanabileceğim yorgunluğun en fazla bu olduğunu sanmıştım, ama
yanılmışım! İkinci bebeğimi kucağıma alıp hastaneden eve geldiğim gün oyun oynamak için beni bekleyen kızımla oynamamı sağlayabilecek tek bir güç vardı; anne olmak. Ya da geçmiş iş yaşamımda tanıdığım insanların gereksiz kaprisleriyle sinirlerimin sınırlarını öğrendiğimi düşünmüştüm. Kızım büyüdükçe anladım ki kaprislere sandığımdan çok daha fazla dayanıklıymışım :) Mutlulukların da en büyüğünü yaşatan da yine çocuklarım oldu. 
Hamilelik döneminde görevimden ayrıldığım için işi ve anneliği dengede tutmakla ilgili bir sıkıntım olmadı. Aslında moda olanın aksine, kariyer planlarımın anneliğimi yönlendirmesi yerine annelik kariyerim iş yaşamımı şekillendirdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Zira üç yıl ara verip kızımı büyüttükten sonra kendi isimi kurarak is yaşamına geri döndüm. Kendisi de bir anne olan lise arkadaşımla yarattığımız markamızla yeni annelere yönelik ürünler tasarlıyoruz. İkinci bebeğimin doğumuyla aynı döneme denk gelen kendi işimin lansmanıyla uğraşıyorum şu aralar. Anne olduğum için ara verdiğim iş yaşamına yine anne olmaktan aldığım ilhamla geri döndüm denebilir yani. 
Bu anneler günü bu yüzden benim için en anlamlı Anneler Günü olacak sanırım. İki çocuğum, esin kaynağı annelik olan kendi işim vee bir de iki çocukla baş etmek için yardımıma koşan annem... Bu yıl en mutlu anne benim galiba.



Nermin Bayman Makinabakan'06
Ben Nermin. 2006 yılında işletme bölümünden mezun oldum. Okulu bitirdikten sonra beş sene kadar Amerika'da yaşadım. Bu süre zarfında psikoloji ve medikal sosyoloji lisansı ve klinik psikoloji mastırını bitirdim. Şu an Gayrettepe'de özel bir sağlık merkezinde psikolog olarak çalışırken bir yandan da Yeniden adlı bir sivil toplum örgütünde gönüllü psikolog olarak görev almaktayım.
Yine Koç'tan mezun olan Gün Makinabakan ile 2008 yılında evlendik. Kızımız Defne bundan yaklaşık 15 ay önce aramıza katıldı. Kendisi müzik dinlemekten ve dans etmekten çok hoşlanıyor.  

Anne olmak. Ben halen bu duruma inanamamayı sürdürmekteyim. Onun varlığından haberim olduğu ilk andan itibaren önceliklerim ve ilgimi çeken konular oldukça değişti. Biz onunla ilk görüşte birbirimize aşık olmadık. Hatta ben onu ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Ama zamanla insan bu ilişkiye çok emek veriyor, aradaki sevgi git gide büyüyor ve insan ne kadar emek verirse bir o kadar bağlanıyor. Ben iş yaşamının bu noktada devreye girip onun bir birey olmasına yardımcı olacağına ve düzgün bir ayrışma ortamına zemin hazırlayacağına inanıyorum.

Ben bir sene boyunca çocuğu ile vakit geçirebilmiş şanslı annelerdenim. İki üç ay kadar çoğunlukla evden çalışarak iş hayatına yumuşak bir geçiş yaptım.

Son bir aydır ise haftada altı gün 9-7 çalışarak yoğun bir iş temposuna girdiğim bir süreçteyim. Kesinlikle çok zor bir süreç olduğunu kabul ediyorum. Ama onunla geçireceğim saatler benim için artık inanılmaz değerli hale geldiği için bu süreyi en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum ve zaman zaman çalışmadığım zamanlarda bu kadar verimli zaman geçirememiş olduğumuzu düşünüyorum.

İlk anneler günümüzde Defne'yle Türkiye'ye henüz yeni dönmüştük.  Sevdiğimiz insanlara kavuşmuş olmak, onlarla beraber vakit geçirebiliyor olmak çok güzeldi. Umarım hepimiz çocuklarımız ile daha nice anneler günleri geçiririz. Bu fırsattan istifade tüm annelerin ve kendini anne gibi hissedenlerin anneler gününü kutluyorum.



Zeynep Gürcüoğlu Akın'03
2003 kimya mezunuyum. Intertek Test Hizmetleri'nde Kimya Lab Müdür Yardımcısı olarak çalışıyorum, bu yaz 9 yılım dolacak. 20 aylık bir kızım var, adı Ela.
Anne olmak mükemmel bir şey. Anne olmaktan önce ben aslında hamileliği de çok sevdim. Ama kucağınıza aldığınızda hissettikleriniz hamilelik de neymiş dedirtiyor. Sonra 3-5 aylıkken bilinçsizce gülümsemesine çıldırırken, 10 aylıkken sizi görünce sevinmesi ya ben de nelerden mutlu oluyormuşum, bunun yanında hiç kaldı diye düşündürtüyor. Şimdi 20 aylık, son 4 aydır artık bir iletişim söz konusu, size cevap veriyor, ben geçen gün bir öncekinden güzel diyebilirim.
Evet çalışıyorum. Bence zor değil, nasıl alışıyorsak öyle gidiyor. Kızım sabahları beni öpüp anne işe diye uğurluyor, akşamları da koşarak boynuma sarılıyor ve biz akşam 3 saatimizi dolu dolu geçiriyoruz.
Anneler günü anımı inşallah önümüzdeki yıllarda cevaplarım.

Seda Yeşilgül Atmaca'08
Merhaba ben Seda Yeşilgül Atmaca. Koç Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2008 mezunuyum. Eşimle üniversitede tanıştık, kendisi Koç Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü mezunudur. Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi firmamızda 4 sene fabrika müdürlüğü yaptım. 2011 yılında hamilelikten dolayı iş hayatına ara vermek zorunda kaldım. 18 Nisan 2011'de oğlum Ömer dünyaya geldi. Kendisiyle 1 yaşına kadar kendim ilgilendim. Şimdi artık  oğlum büyüdü ve 1 yaşını geçti. Ben de yaklaşık 1 aydır tekrar çalışmaya başladım. Oğluma da annem ve dadısı beraber bakıyorlar.

Oğlumun ismi Ömer. 18 Nisan 2011 doğumlu. 1 yaşını yeni doldurdu. Ömer çok sakin bir çocuk bu özelliği bana çekmemişJ çünkü ben çok yaramaz bir çocukmuşum. Ayrıca çok dışa dönük ve güleryüzlü bir bebek. Sürekli kahkahalar atıyor, özellikle gittiğimiz yerlerde karşılaştığımız kişiler bile onun ne kadar mutlu bir bebek olduğunu dile getiriyorlar; çünkü onun için şimdilik yabancı diye bir kavram yok  bu sebeple hemen herkese gülüyor ve öpücükler gönderiyor. Ama gün geçtikçe ve Ömer büyüdükçe aslında bir taraftan da çok duygusal yani içli bir çocuk olduğunu da görmeye başladım.

Anne olmak anlatılabilecek birşey değil, inanılmaz bir duygu. Herkesin yaşamasını isterim. İnsanın çocuğu olduktan sonra dünyaya bakış açısı

bile değişiyor. Daha merhametli daha düşünceli ve daha duyarlı olmaya başlıyor. İnanılmaz bir sevgi bu, dünyadaki her şeyin en güzelini çocuğuna vermek istiyorsun, onu her türlü kötülükten korumak istiyorsun yani anne olduktan sonra hayatındaki en önemli şey bebeğin oluyor. Kısacası odak noktanız değişiyor.  Ömer doğduktan sonra  bizim hayatımız tamamen değişti öncelikle sorumluluklarımız arttı  ve tabii ki önceliklerimiz değişti. Şu an her şeyi oğlum Ömer ‘e göre planlıyoruz. Tatil planlarımızı, gezmelerimizi vs. Çocuk olduktan sonra daha düzenli bir hayatta geçiş yaptık.

Ben hamilelikten önce çok yoğun calısıyordum.4 sene fabrika müdürlüğü yaptım ama hamileliğimin 7. ayından sonra  iş hayatına ara vermeye karar verdim çünkü çocuğuma en azından 1 yaşına kadar  kendim bakmak istiyordum. Çalışma hayatına ara vermemin asıl nedeni oğlumun her zaman yanında olabilmek, ilk adımında ve ilk konuşmasında beraber olabilmek yani her anına şahit olmak istediğim içindir. Ayrıca  anne sütünün bebeklerin gelişimindeki önemini ve  emzirme döneminin ne kadar önemli olduğunu bildiğim için  evde rahat bir emzirme dönemi geçirmek istedim. Ama şimdi oğlum 13 aylık ve ben de yaklaşık 1 aydır çalışma hayatına geri dönüş yaptım ama tabii ki eski yoğunlukta başlamadım hemen. Şimdilik en azından Ömer alışana kadar günde 6-7 saat çalışıyorum ama zamanla tabii ki eski yoğunluğa döneceğim.

Ben 2011 Nisan ayında doğum yaptım ve 1 ay sonrada ilk anneler günümü kutladım. Çok değişik duygular içindeydim ama tabii ki Ömer daha bebek olduğu için bir paylaşımımız olmadı ama  özellikle çevremdeki dostlarım ve ailem bana ilk anneler gününde değişik sürprizler yaptılar. Eve çiçekler ve hediyeler gönderdiler bu da beni çok mutlu etti.

Gamze Buğday Sönmez'00
Ben Gamze Buğday Sönmez, 2000 Uluslararası İlişkiler Mezunuyum.  Mezun olduğum yıldan beri aile şirketi olan Sipahiler Turizm ve Organizasyon da çalışıyorum. Seneler içerisinde farklı pozisyonlarda görev aldım şu an Müşteri İlişkileri Yöneticisiyim. Uluslararası birçok markanın lansman, VIP event, çalışan toplantısı, yıldönümü kutlaması gibi etkinlikleri ile ilgili projelendirme yapıyor ve sonra bunları hayata geçiriyoruz.

Eşim Serdar'la 1997 yılında İstinye Kampüsünde tanıştık. Kendisi de 99 Mezunu. 2002 de başlayan evliliğimizden 2005'de İdil ve 2008'de Yiğit dünyaya geldi. Bu yazının bu sene hem de Mayıs ayında yayınlanacak olması bizim için çok anlamlı çünkü biz 07 Mayıs 1997'de çıkmaya başladık bu sene 15. Yılımız, evliliğimizde de 10 yıl.

Neredeyse 20 yaşından beri birlikte olduğunuz sevdiğiniz bir insanla 2 tane güzel çocuk büyütmek bir insanın hayatta sahip olabileceği en büyük mutluluk bence. Çocuklar büyüdükçe birimizden birinin bazı özelliklerini belirgin bir şekilde taşıdığını keşfediyoruz ve bu çok tuhaf bir duygu.

Kısaca çocuklarımı tanıtmam gerekirse kızım İdil 7 yaşında, ilkokul 1'e gidiyor. Her anne için olduğu gibi benim için de dünyanın en güzel kızı, prensesim. Tam bir kitap düşkünü, oyuncaktan çok kitapları sever diyebilirim. Tabi bir de maalesef çizgi film seviyor. Kız çocuk olmasına rağmen bu aralar favorisi Ben Ten, komik ama gerçek. Fazla planlı bir kız ertesi gün okulda ne ders var, akşam ne yemek yiyeceğiz, haftasonu programımız ne bunları hep bilmek ister. Duygusal ve korumacı bir tarafı da var sınıfta bir çocuk düşsün arkadaşları gülsün hemen kızıyormuş dalga geçtiler diye. Öğretmeni de aynı teşhisi koydu zaten, yaşına göre olgun bir kız. Bir de tabi her çocuk gibi çikolata düşkünüJ

Yiğit 4 yaşında O da yuvaya gidiyor okula en zor alışan çocuk olmasına rağmen şu an sınıfın elebaşlarından. 4 yaş büyük gibi geliyor henüz bebeği olan annelere belki ama ailenin en küçüğü olduğu için hala bizim bebeğimiz gibi. Zaten arada kendini bebek zannettiği de oluyor özellikle kucağıma gelmek istediğinde. Dokunmayı sarılmayı temas halinde olmayı çok seven bir çocuk çok kısa bir süre öncesine kadar dudağımı elleyerek uyurdu. Şimdi de düşsün bir yerini acıtsın veya mayışsın el hemen dudakta. Her erkek çocuk gibi feci anne düşkünü, valla ben de büyüdüğü zaman aşkı da keşfedince hele hayatında başka başka kadınların önemi artacak nasılsa beni umursamayacak diye düşünerek bu düşkünlüğünün tadını çıkarıyorum kim ne derse desin. Her sabah yanımıza geliyor mesela 1-2 saat bizim yatakta yatıyor, 5 sene sonra yapabilecek mi hayır o zaman neden engel olayım mantığında bir anneyim ben. Biz zaten evlenirken çok büyük bir yatak almıştık ileride Pazar sabahları aramızda 2 çocukla keyif yaparız diye şimdi de en büyük keyfimiz bu zaten. Yiğit sanırım Koç Burcu olduğu için biraz fazla inatçı dediğim dedik, yürümeden koşan tipik bir 4 yaş erkek çocuğu. Bu kadar hareketli olmasından da hiç şikayetçi değilim hep dua ettim oğlum olursa ağırkanlı bir çocuk olmasın diye.

Hep derim erkekler çok şanssız diye tabii ki babalık da güzel bir duygu ama bu dünyada annelik duygusunun nasıl bir şey olduğunu bilemeden yaşıyorlar ve dünyada insana bundan daha büyük mutluluk verecek hiçbir şey olamaz. Yani sanki dünyaya gelme amacım İdil ve Yiğit'in annesi olmakmış gibi hissediyorum. Annelik nasıl bir duygu mu çok klişe ama maalesef yaşamayan anlayamaz. Çocuğunuz büyüdükçe siz ona emek verdikçe daha çok bağlanıyorsunuz. Bir yandan  büyüsün okula gitsin okumayı öğrensin derken bir yandan da aynı çocuğun 1, 3, 5 yaşındaki hallerini özlüyorsunuz. Ve O özlediğiniz çocuk gözlerinizin önünde bir yetişkine dönüşüyor. Bebekliği fiziksel olarak yorucu ve zor ancak asıl iş büyüdüğü her şeye aklı erdiği aklınıza gelebilecek her türlü konuda sizden cevaplar beklediği ve de üstüne üstlük fikir yürütüp size laf yetiştirdiği zaman başlıyor. Hiç bitmeyen bir maraton  gibi. Derler ya 1 yaşından sonra kolay yok tuvalet eğitimini alsın o zaman daha iyi. Efendim yuvaya gitsin iş kolaylaşır diye. Tempo değişiyor sadece farklı şeylerle uğraşmak durumunda kalıyorsunuz. Yoksa bence hiçbir zaman değişmiyor her gün yeni ve farklı bir deneyim. Çocuğunuzu kucağınıza aldığınız an itibariyle hayatınız değişiyor ve de asla eskisi gibi olmuyor çok ama çok daha güzelleşiyor.
Burada tüm hayatınızı onların kontrolüne vermemek, kendinize ve eşinize zaman ayırmak arada bir eşinizle kaçamak tatiller yapabilmek veya arkadaşlarınızla buluşabilmek de çok önemli. Bu dengeyi kurmadığınız, hayatınız tamamen çocuk odaklı olduğu zaman bir süre sonra insanı çok yıpratabileceğini düşünüyorum. Ben bunu ancak 2. çocuktan sonra yapabildim. Aynı zamanda yoğun bir iş tempom olduğu için tüm boş vakitlerimi İdil'le geçirmek istedim ancak sonra anladım ki hem eşinizle ilişkiniz hem de kendi mutluluğunuz için bu kadarı fazla. 3 yaşına kadar iş seyahati dışında İdil'i 1 gece için bile bırakmazken Yiğit 8 aylıkken eşimle 2 geceliğine Paris'e gittim doğumgünümde ve hiç kimseye de bir şey olmadı. Etrafınızda size yardımcı olabilecek büyüklerin yardımını “çocuğuma mutlaka kendim bakacağım” mantığıyla reddetmek bence çok yanlış. Hele hele 2 çocukluysanız gelebilecek tüm yardımlara açık oluyorsunuz.

Kızım 1 yaşına gelene kadar çalışmadım ancak oğlum 5,5 aylıkken işe dönmek durumunda kaldım. Ofiste süt sağıp bunu eve taşımak vs. bu gerçekten yıpratıcı bir süreçti benim için.
Her ikisinde de işe dönmekte çok zorlandım. Tempomdan da ötürü haliyle oğlumun ilk adımları gibi güzel ve özel anları da kaçırdığım oldu. Çocuk da yaparım kariyer de bence yalan bir laf. Çocuk da bakarım kariyer de yaparım diyebilen varsa helal olsun. Dışarıdan bakınca bir sürü müşteriyi idare eden bakımlı 2 çocuk büyütmüş bir kadın olarak gözüküyorsunuz. Herkes bunu nasıl başardın helal olsun diyor ama 1 kişi de çıkıp çok kolay oldu diyemez bence. Dışarıdan gözüken kolay ancak uykuya yatarken bile ertesi gün evde ne pişse İdil'in çorapları küçüldü yenisini almam lazım X müşteriye nasıl daha uygun bir bütçe gönderirim, Yiğit'in doktor kontrolü için randevu almadım gibi kafanızdan bin türlü şey geçiyor. Bu kadar şeye rağmen yine de çalışmamayı bir opsiyon olarak hiç düşünmedim. Çocuklarımın ikisi de 5'e kadar okulda ben bütün gün evde ne yapardım bilmiyorum.

İş hayatıyla aile yaşamını dengede tutmak için daha önce dediğim gibi mutlaka size yardımcı olan bir kadın ve aile büyükleri olmalı. Acil bir şey çıktığında bir back-up'ınız olmalı mutlaka. Eşinizin rolü çok ama çok önemli çocuklarla ilgili, onlarla başa çıkabilen, siz birisiyle ilgilenirken diğerinin ödevine yardımcı olabilen bir baba evde yoksa bu dengeyi kurmak çok zor. Ben bu konuda Serdar'ın hakkını asla yiyemem. İş seyahatleri sebebiyle evde değilse o zamanlar çok bocalıyorum bu bir gerçek çünkü otorite figürü de olmayınca ikisinin didişmesini engellemek de zor oluyor benim için. Yani  bir nevi çalışan annenin vicdan azabı sendromu da diyebiliriz evde otoriteyi kuran kişi daha çok baba oluyor. Bir de işin sırrı çok planlı olmak ofisteki arkadaşlarım bana gülüyor ama ben sömestr gelmeden 1 hafta önce çocuklara excel'de program yapıyorum hangi gün nereye gidecekleri, kızımın arkadaşı ne zaman geliyor, oğlum ne zaman arkadaşına gidiyor, öğle yemeklerinde ne yiyecekleri gibi. Sürekli planlama yapmadan dengeyi kuramadığımı düşünüyorum. Toplantılara giderken yolda geçirdiğim süreler de benim en büyük kurtarıcım doktor randevusu, diğer velilerle görüşmek vb. işlerimi bu tip zamanlarda organize ediyorum. Bir de anne olan kadınların iş hayatında organizasyon, planlama, detaycılık, yaratıcılık gibi özelliklerinin ön plana çıktığını ve bu tip pozisyonlarda başarılı olduğunu düşünüyorum.

İlk anneler günümde İdil henüz  4 aylıktı eşim yatağına hediye koymuş gece sabah kalkınca bulmuştum. En unutulmaz anneler günüme gelince Yiğit 2 aylıkken kızımın okulunda anneler günü için tüm anneleri davet ettikleri bir etkinlik vardı İdil 3,5 yaşındaydı. Evden de süt ver, Yiğit'i uyut derken maalesef çok vakitli çıkamadım 15 dk. boyunca İdil beni sormuş çok üzülmüştüm sonradan. Gösteriler hazırlamışlar vs. sonra bir ara tüm çocuklar birlikte “Annecim seni ben çiçeklerden böcekten sarı saçlı bebekten canımdan çok severim” diye başlayan şarkıyı söyleyip sonra annelerinin kucağına atladılar o an tüm anneler salya sümük oldu haliyle görülesi bir andı. Bu şarkıyı şimdi anneler gününde hatta aklına estiğinde hep söylüyor ve ben ne zaman duysam duygulanıyorum.

Esra Güres Yılmaz'06
Ben 2006 Psikoloji bölümü mezunuyum. Mezun olur olmaz eşimle (Turgut Oruç Yılmaz) evlenip Amerika'ya yüksek lisans eğitimimiz için gittik. Ben Psikoloji ve İnsan Kaynakları alanlarında master yaptım; eşim de Makine Mühendisliği alanında doktora yaptı. İnsan Kaynakları alanında masterimi bitirir bitirmez, yine Amerika'da Bosch Rexroth'ta stajımı tamamlayıp geçen Eylül ayında mezun oldum ve Türkiye'ye kesin dönüş yaptık. Şu anda İzmir'de oturuyoruz ve ben aile şirketimiz olan Güres Group'ta İnsan Kaynakları Uzmanı olarak çalışıyorum. Eşim de Bosch'ta Ürün Geliştirme Mühendisi olarak çalışıyor.

Oğlumuz; Ömer Burak şu anda 4 buçuk yaşında. Ben henüz ilk masterimi yaparken Amerika'da dünyaya geldi. Anne olmak dünyanın en güzel duygusu; bu çok klişe bir söz olabilir ama bunu anne olan herkes anlar diye düşünüyorum. Çocuğunuz olduktan sonra hayatınız çok değişiyor, belki de daha önce yaptığınız bazı şeyleri tam anlamıyla yapamıyorsunuz. Ama çocuğunuz yaşamınızı o kadar

çok renklendiriyor öyle bir enerji veriyor ki geçmiş yaşamınızı aramıyorsunuz, hatırlamıyorsunuz bile. Bana sanki Ömer hep vardı gibi geliyor. Hatta onsuz bir yere gittiğimde bir parçam eksik gibi boşlukta hissediyorum. Kısacası tarif edilmez ama yaşanması gereken bir duygu diye düşünüyorum.

Ben, Ömer doğduğundan beri hep bir şeyleri dengede tutmak zorunda kaldım. Çünkü Ömer daha ilk masterimi yaptığım yıllarda dünyaya geldi. İlk masterimi bitirir bitirmez kariyer seçimlerimdeki değişimler yüzünden ikinci mastırıma başladım. Ve bu yıllarda –dönem dönem annem ve eşimin annesi bize destek olmak için gelmiş olsalar da- çoğunlukla oğlumuzu eşim ve ben büyüttük. Ömer'i daha bir buçuk yaşındayken anaokuluna vermek zorunda kaldım. Hem İngilizce hem Türkçe öğrendi, şu anda da anaokuluna gidiyor ve ben çalışıyorum. İş yaşamı ve anneliği dengede tutmak tabii ki zor, ama bu konuyla baş etmemde iki avantajım olduğunu düşünüyorum. Birincisi her zaman yanımda bana çok iyi destek olan eşimin olması; ikincisi ise benim inanılmaz planlı ve programlı bir insan olmam. Planlı ve programlı olmayı biraz da okul ve iş yaşamı kazandırıyor aslında. Hem çalışıyor hem anneyseniz, ister istemez her şeyi etkili bir şekilde planlayıp zamanınızı en doğru şekilde kullanmayı öğreniyorsunuz. Özellikle bunun kendim için çok geçerli olduğunu anladım; çünkü çalışmadığım ara dönemlerde inanılmaz tembelleşiyordum ve içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu.

İlk anneler günümde, eşim çok arayarak bulduğu inanılmaz güzel bir hediye almıştı Ömer'in adına. Ben de sanki gerçekten Ömer almış gibi başucumda saklıyorum bu hediyeyi.

Ela Cin Atlığ'00
2000 yılında üniversitemizin Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum, 2000-2002 yılları arasında Amerika'da yaşadım, MBA'mi tamamladıktan sonra Türkiye'ye döndüm.
2003 yılında Koç Üniversitesi'nde birlikte okurken tanıştığım dönem arkadaşım Sinan Atlığ ile evlendim. Geçtiğimiz yıl 2 Haziran'da kızımız Leyla aramıza katıldı. Leyla bize çok uğurlu geldi, Ocak ayında eşim Sinan yeni görevi için Pfizer Kolombiya'ya  atandı ve ailecek Bogota'ya taşındık. Yaklaşık 9 yıl aralıksız ama keyifle kurumsal hayatta çalıştıktan sonra hayatımızdaki bu önemli değişiklik nedeniyle işimi bıraktım. Mart başında Bogota'ya yerleştik ve buradaki yeni hayatımıza alışmaya çalışıyoruz.
Bizler için yepyeni bir kültür tanımak, yeni bir dil öğrenmek, gün içinde 4 mevsimin aynı anda yaşanabildiği tropik hava şartlarına alışmak kolay değil.
Hele Türkiye'den, ailelerimizden, dostlarımızdan çok uzaklarda bu zorluklarla uğraşmak...
 
Annelik muhteşem bir duygu, Leyla'yı ilk elime aldığımda onu doğru düzgün tutmayı bile bilmiyordum. O kadar minik ve narindi ki, eşim de ben de ne kadar hızlı gelişip büyüdüğüne inanamıyoruz. 5 aylık doğum iznimden sonra bir süreliğine Turkcell'deki görevime geri döndüm. İş, ev, bebek arasındaki dengeyi kurmak o kadar da kolay değil, Leyla doğmadan önce tüm önceliğim iş iken, Leyla aramıza katıldıktan sonra bu tamamen tersine döndü. İşe başlamak, sabah erkenden onu yatağında tatlı tatlı
uyurken bırakmak ve bazen de akşamları işten vaktinde çıkamayıp onun akşam rituelini kaçırmak bu dengeyi bozan şeylerdi. Etrafımda yeni anne olan arkadaşlarımdan gördüğüm kadarıyla bazıları doğum izninden koşarak işe dönerken bazıları da benim gibi bebeğine daha fazla zaman ayırmayı tercih edebiliyor.  
Tam bu ikilemde bocalarken, eşimin yurtdışına atanması hayatımızı değiştirdi. Şu anda kızıma istediğim kalitede zaman ayırabilmenin keyfini sürüyorum. Leyla 11 aylık oldu, her gün onun yeni hareketlerine, ifadelerine, çıkarttığı komik seslere maruz kalıyorum. Bu kadar yıl yoğun iş temposu yüzünden evde doğru dürüst yemek yapmazken, şu anda kızımın yemekleri için alışveriş yapmak ve onun değişik tatlara alışması için yemek pişirmek bile zevkli.
Onun gelişimi sırasında yanında olmak sanırım en doğrusu. Bu yüzden her ne kadar zorunluluk gereği de olsa bir süreliğine işi bırakmış olmaktan mutluyum.

Geçen yıl anneler gününde hamileliğimin son haftalarındaydım, bu yıl 13 Mayıs'ta ilk anneler gününü kutlayacağız. Çok heyecanlıyız.

Uzaklardan, And Dağları'nın eteklerinden tüm Koç'lu annelere sevgiler gönderiyor, anneler günlerini kutluyorum.

Semra Ağralı'05
Endüstri Mühendisliği Yüksek Lisans programından 2005 yılında mezun oldum. Aynı yıl University of Florida'da doktora eğitimime başladım. 2009 yılında doktora derecemi aldıktan sonra İstanbul'a dönüp Bahçeşehir Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladım. Oğlum Ahmet Emre 12 Eylül 2011'de doğdu. Şu an 7,5 aylık oldukça hareketli bir bebek.

Anne olmak nasıl bir duygu çok net şeyler söyleyemeyeceğim zira hala anne olmak nasıl bir şeydir hala bilmiyorum gibi geliyor. Tek bildiğim şimdiye kadar yaşadığım tüm duygulardan oldukça farklı bir duygu olduğu. Başlarda yüzme bilmeden denize atlamış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Biraz korku biraz heyecan var ama denizde olmanın keyfine varınca hiç vazgeçemeyeceğiniz bir tutkuya dönüşüyor. Zaman zaman korkular, endişeler geri gelse de genel olarak mutlu ve huzurlu bir şey anne olmak. Tabi bolca yorgunluk da var ama zaman geçince tatlı bir yorgunluk olarak kalıyor hafızanızda.

İlk 5 ay doğum izni ve yıllık izinlerimi kullanarak bebeğimle evdeydim. Son 2,5 aydır iş hayatına geri döndüm. Her şeyin olduğu gibi çalışan anne olmanın da çeşitli zorlukları var elbette. Başta canınızın bir parçasını tüm gün başka birine birikiyorsunuz. İster anneanne/babaanne baksın ister bakıcı baksın, sonuçta tüm gün ayrısınız bebeğinizden. Tabi ki iş hayatının koşturmacası gün içinde sizi meşgul etse de sabahları evden ayrılırken dudağı büzülmüş ağlayan minik yavrunuzu bırakmak
pek kolay olmuyor. Akşam eve dönünce ise sevinç çığlıkları eşliğinde sizi karşılayan minik bebeğiniz de tum yorgunluğunuzu alıyor. Gerçi gece uykusuna yatırdıktan sonra tum yorgunluk yeniden sizi vuruyor ama olsun :) Çalışan anne olmanın en kötü tarafı sürekli bir vicdan muhasebesi ile yaşamak. Klasik olacak ama her anne mutlaka acaba iş hayatıma bir süreliğine ara versem mi diye düşünmüştür (ben hala sürekli düşünmekteyim). Ara verenler de vermeyenler de bir şeylerin eksikliğini yaşıyor. İşin kötüsü doğru bir davranış biçimi de yok bu konuda. O nedenle dediğim gibi sürekli bir vicdan muhasebesi ile yaşamak bence çalışan anne olmanın en büyük zorluğu.
İlk anneler günümü bu Mayıs ayında yasayacağım için henüz bir anım yok.