Mezunlar Derneği tarafından düzenlenen
İstanbul Kültür Turları, haftasonlarını keyifle
değerlendirmek isteyen mezunlarımız için güzel
alternatifler sunmaya devam ediyor. 15 Nisan Pazar
günkü gezinin rotası Süleymaniye–Zeyrek bölgesiydi ve
Fest Travel evsahipliğinde yapılan geziye Koç
Üniversitesi ailesinden 30 kişilik bir grup katıldı.
Daha önceki senelerde birçok kez birlikte tur yapma
imkanı bulduğumuz ancak akademik çalışmaları ve yoğun
programı sebebiyle uzun bir süredir İstanbul turlarına
çıkmayan Sanat Tarihçi Hayri Fehmi Yılmaz ile tekrar
tur yapmayı çok uzun zamandır istiyorduk. Süleymaniye-
Zeyrek bölgesini, Hayri Fehmi Bey’in tarih
dedikodularını da aralara serpiştirdiği, monotonluktan
uzak keyifli tarzıyla gezdik ve neredeyse yürüdüğümüz,
gördüğümüz her yer hakkındaki derin bilgisinden yine çok
etkilendik.
Saraçhane’deki Belediye
Binasında saat 10.00’da buluşarak tura başladık ve ilk
durağımız Belediye Binasının kuzey batısında yer alan
ve Ayasofya’dan önce kentin en büyük bazilikalarından
olan Polieuktos (Ayios) Kilisesi’nin yıkıntılarıydı.
472’de son Batı Roma imparatoru olan Anikius
Olybrius’un kızı Anikia İuliana tarafından yaptırılmış
Kilise, Cumhuriyet döneminin Bizans arkeolojisine
ilişkin en büyük bulgularından biriymiş. Latin
İmparatorluğu döneminde Konstantinopolis’in mimari ve
arkeolojik zenginliklerini İtalya’ya taşıyan
Venedikliler ’in bugün San Marco Kilisesi’nde duran bazı
fragmanları ve Piazetta’da bulunan bezemeli payandaları
bu kiliseden götürdüklerini ve hatta Barselona
Arkeolojisi Müzesi’nde bile bu kiliseden alınmış bir
sütun başlığı sergilendiğini öğrendik. Hayri Fehmi Bey
Anikia İuliana’nın kilisesine, kendisini yapıcı olarak
Süleyman Peygamber’e benzeten bir kitabe yazdırdığını
ve İmparator İustinianos’un Ayasofya’yı bitirdikten
sonra “Ey Süleyman seni geçtim” demesinin Anikia
İuliana’ya yapılan bir referans olduğunun ileri
sürüldüğünü anlattı.
Bundan sonraki durağımız olan
Beyazıt’ı Edirnekapı’ya bağlayan ana cadde üzerindeki
Şehzade Külliyesiydi. Mimar Sinan’ın inşa ettiği bu ilk
selatin Külliyesi’nde bizleri bir sürpriz bekliyordu.
Külliyenin bir bölümünde Muhteşem Yüzyıl dizisinin
çekimleri devam ediyordu ve kendimizi birdenbire 16.yy
dekoru ve kostümlerini giymiş bir grubun içinde bulduk,
Kanuni Sultan Süleyman’ın kendinden sonra padişah
olmasını dilediği Şehzade Mehmed’in anısına adadığı bu
caminin Şehzade Mehmed öldükten sonra onun için
yapıldığı ya da ondan önce başladığı konusunda
kesinleşmemiş tartışmalar varmış.
Gezinin bu bölümünde
Süleymaniye’ye bakan bir lokantada kuru fasulye, pilav,
turşu ve ayranlı geleneksel bir öğle yemeği yiyerek
dinlendik.
Yemekten sonraki
ilk durağımızTürkler için bir cami
olmaktan çok kurumlaşmış bir sosyal düşünce, bütün bir
tarihi özümseyen bir imge, İmparatorluğun en simgesel
yapısı, peyzaj içindeki konumu ile kentin en güzel
siluetinin egemen öğesi olan Süleymaniye Camisini
gezdik. Süleymaniye, Mimar Sinan’ı ve Kanuni
Sultan Süleyman’ı yani en erdemli sanatla en büyük
politik gücün anılarını birleştirmekte. Osmanlı
döneminin bu en büyük külliyesi, eğitim merkezi olması,
imareti, hastanesi, çevresindeki güzel ve havadar
mahallede oturan ekabiri, Ağa Kapısı ve Eski Saray gibi
yapıları, sultanların cuma namazları için sık sık
gelmeleri, çarşı bölgesine yakınlığı ve Haliç’e bakan
dış avlusunun, Evliya Çelebi’nin dediği gibi, dünyayı
seyreden olağanüstü konumuyla İstanbul yaşamının
odaklarından biriymiş. Süleymaniye Külliyesi
mimarlık tarihinin en büyük şantiye
organizasyonlarından biriyle gerçekleştirilmiş ve
Osmanlı kent yaşamında büyük sultan vakıflarının sosyal
ve simgesel rolünü açıklama açısından da eşsiz bir
tanık.
Büyük bir hayranlıkla
Süleymaniye’den çıktıktan sonra yolumuza bölgedeki
tarihi sokak dokusu üzerinde konuşarak devam
ettik.
Bir Bizans
kilisesi olup, fetihten sonra camiye çevrilen ve Orta
Bizans döneminin sonlarında yapıldığı bilinen
Pantokrator Manastırı’nın kilisesi olan Zeyrek Kilise
Camii’ni, Bayrami Melamilerinin İstanbul’daki ilk
örgütlenme merkezi Helvai Tekkesini ve Vefa Kilise
Camisini de yine büyük bir merak ve heyecanla
gezdik. Yaklaşık 5 saat süren
gezimizin sonunda Rahmi Koç Müzesi’ne bağlı
Zeyrekhane’de, eşsiz Haliç manzarası ve cami
siluetlerini seyrederek çaylarımızı içtik. Tur ve sohbet
o kadar keyifliydi ki, Zeyrekhaneden sonra mezunlarımız
ve Hayri Fehmi Bey ile birlikte önceki dönem Başkanımız
Albert Krespin’in davetiyle evlerinin bahçesinde
sohbete devam ettik.
Geziye katılan
mezunlarımızdan görüşler:
Tur bitti. IMC bloklarının önündeyiz. Tatlı bir
yorgunluk bizimkisi…Önce özür diliyorum, sonra “ Meğer
ne de kör geçermişiz yollarından İstanbulum!” diye
serzenişte bulunuyorum kendime.
O ana kadar bilmezdim, yıllarca babamın dükkânına
gitmek için aşındırdığım yollarda tarih yattığını, arka
girişinde saklanmış bir anahtarlı kilise (Meryem Ana
Ayazması) olduğunu. Bilmezdim,
surların ardındaki Şehzade Camii’ni.
Burgulu minare hiç görmüş müydüm, sanmam.
Direklerarası mevkiinde yerini bir
otele bırakarak yitip gitmiş son Yeniçeri yadigârı olan
hamama ne demeli? Yerin yedi
kat dibine sinmiş tarihinle iliklerime işledin,
gözlerimi açtın İstanbulum, sana çok teşekkür ederim!
Nicelerine… Dilşad Öney’07
İstanbul gezmekle bitmeyen bir şehir ama bir yerden
de başlamak lazım deyip yola çıktık. Çoğu zaman önünden
geçip varlığını bilmediğimiz yerleri keşfettik, ya da
hep bildiğimizi sandığımız yerleri ne kadar az
bildiğimizi fark ettik. Çok zevkli, keyifli
aynı zamanda öğretici bir geziydi. Gezi gününden beri
Hayri Bey'in anlattığı tatlı tarih dedikodularını
herkese anlatıyorum:) Daha
düzenli sıklıklarla yapılmasını diliyor ve daha
etkin duyurulmasını öneriyorum.
Mezunlar Derneği’ne tekrar çok teşekkürler ve yeni
gezilerde görüşmek üzere... Bengi
Akşehirlioğlu’01 |