Mayıs 2012 E.bulten
Aylık Elektronik Haber Servisi
Mayıs 2012
 
 
KUMED Kültür Gezileri’nin 2012 Bahar dönemindeki ilk adresi: Zeyrek-Süleymaniye Bölgesi
Mezunlar Derneği tarafından düzenlenen İstanbul Kültür Turları, haftasonlarını keyifle değerlendirmek isteyen mezunlarımız için güzel alternatifler sunmaya devam ediyor.
15 Nisan Pazar günkü gezinin rotası Süleymaniye–Zeyrek bölgesiydi ve Fest Travel evsahipliğinde yapılan geziye Koç Üniversitesi ailesinden 30 kişilik bir grup katıldı. Daha önceki senelerde birçok kez birlikte tur yapma imkanı bulduğumuz ancak akademik çalışmaları ve yoğun programı sebebiyle uzun bir süredir İstanbul turlarına çıkmayan Sanat Tarihçi Hayri Fehmi Yılmaz ile tekrar tur yapmayı çok uzun zamandır istiyorduk. Süleymaniye- Zeyrek bölgesini, Hayri Fehmi Bey’in tarih dedikodularını da aralara serpiştirdiği, monotonluktan uzak keyifli tarzıyla gezdik ve neredeyse yürüdüğümüz, gördüğümüz her yer hakkındaki derin bilgisinden yine çok etkilendik.

Saraçhane’deki Belediye Binasında saat 10.00’da buluşarak tura başladık ve ilk durağımız Belediye Binasının kuzey batısında yer alan ve Ayasofya’dan önce kentin en büyük bazilikalarından olan Polieuktos (Ayios) Kilisesi’nin yıkıntılarıydı.  472’de son Batı Roma imparatoru olan Anikius Olybrius’un kızı Anikia İuliana tarafından yaptırılmış Kilise, Cumhuriyet döneminin Bizans arkeolojisine ilişkin en büyük bulgularından biriymiş. Latin İmparatorluğu döneminde Konstantinopolis’in mimari ve arkeolojik zenginliklerini İtalya’ya taşıyan Venedikliler ’in bugün San Marco Kilisesi’nde duran bazı fragmanları ve Piazetta’da bulunan bezemeli payandaları bu kiliseden götürdüklerini ve hatta Barselona Arkeolojisi Müzesi’nde bile bu kiliseden alınmış bir sütun başlığı sergilendiğini öğrendik. Hayri Fehmi Bey Anikia İuliana’nın kilisesine, kendisini yapıcı olarak Süleyman Peygamber’e benzeten bir kitabe yazdırdığını ve İmparator İustinianos’un Ayasofya’yı bitirdikten sonra “Ey Süleyman seni geçtim” demesinin Anikia İuliana’ya yapılan bir referans olduğunun ileri sürüldüğünü anlattı.

Bundan sonraki durağımız olan Beyazıt’ı Edirnekapı’ya bağlayan ana cadde üzerindeki Şehzade Külliyesiydi. Mimar Sinan’ın inşa ettiği bu ilk selatin Külliyesi’nde bizleri bir sürpriz bekliyordu. Külliyenin bir bölümünde Muhteşem Yüzyıl dizisinin çekimleri devam ediyordu ve kendimizi birdenbire 16.yy dekoru ve kostümlerini giymiş bir grubun içinde bulduk, Kanuni Sultan Süleyman’ın kendinden sonra padişah olmasını dilediği Şehzade Mehmed’in anısına adadığı bu caminin Şehzade Mehmed öldükten sonra onun için yapıldığı ya da ondan önce başladığı konusunda kesinleşmemiş tartışmalar varmış.

Gezinin bu bölümünde Süleymaniye’ye bakan bir lokantada kuru fasulye, pilav, turşu ve ayranlı geleneksel bir öğle yemeği yiyerek dinlendik.

Yemekten sonraki ilk durağımızTürkler için bir cami olmaktan çok kurumlaşmış bir sosyal düşünce, bütün bir tarihi özümseyen bir imge, İmparatorluğun en simgesel yapısı, peyzaj içindeki konumu ile kentin en güzel siluetinin egemen öğesi olan Süleymaniye Camisini gezdik.  Süleymaniye, Mimar Sinan’ı ve Kanuni Sultan Süleyman’ı yani en erdemli sanatla en büyük politik gücün anılarını birleştirmekte. Osmanlı döneminin bu en büyük külliyesi, eğitim merkezi olması, imareti, hastanesi, çevresindeki güzel ve havadar mahallede oturan ekabiri, Ağa Kapısı ve Eski Saray gibi yapıları, sultanların cuma namazları için sık sık gelmeleri, çarşı bölgesine yakınlığı ve Haliç’e bakan dış avlusunun, Evliya Çelebi’nin dediği gibi, dünyayı seyreden olağanüstü konumuyla İstanbul yaşamının odaklarından biriymiş.  Süleymaniye Külliyesi mimarlık tarihinin en büyük şantiye organizasyonlarından biriyle gerçekleştirilmiş ve Osmanlı kent yaşamında büyük sultan vakıflarının sosyal ve simgesel rolünü açıklama açısından da eşsiz bir tanık.

Büyük bir hayranlıkla Süleymaniye’den çıktıktan sonra yolumuza bölgedeki tarihi sokak dokusu üzerinde konuşarak devam ettik. 

Bir Bizans kilisesi olup, fetihten sonra camiye çevrilen ve Orta Bizans döneminin sonlarında yapıldığı bilinen Pantokrator Manastırı’nın kilisesi olan Zeyrek Kilise Camii’ni, Bayrami Melamilerinin İstanbul’daki ilk örgütlenme merkezi Helvai Tekkesini ve Vefa Kilise Camisini de yine büyük bir merak ve heyecanla gezdik.
Yaklaşık 5 saat süren gezimizin sonunda Rahmi Koç Müzesi’ne bağlı Zeyrekhane’de, eşsiz Haliç manzarası ve cami siluetlerini seyrederek çaylarımızı içtik. Tur ve sohbet o kadar keyifliydi ki, Zeyrekhaneden sonra mezunlarımız ve Hayri Fehmi Bey ile birlikte önceki dönem Başkanımız Albert Krespin’in davetiyle evlerinin bahçesinde sohbete devam ettik.

Geziye katılan mezunlarımızdan görüşler:

Tur bitti. IMC bloklarının önündeyiz. Tatlı bir yorgunluk bizimkisi…Önce özür diliyorum, sonra “ Meğer ne de kör geçermişiz yollarından İstanbulum!” diye serzenişte bulunuyorum kendime.
O ana kadar bilmezdim, yıllarca babamın dükkânına gitmek için aşındırdığım yollarda tarih yattığını, arka girişinde saklanmış bir anahtarlı kilise (Meryem Ana Ayazması) olduğunu.
Bilmezdim, surların ardındaki Şehzade Camii’ni.
Burgulu minare hiç görmüş müydüm, sanmam.
Direklerarası mevkiinde yerini bir otele bırakarak yitip gitmiş son Yeniçeri yadigârı olan hamama ne demeli?
Yerin yedi kat dibine sinmiş tarihinle iliklerime işledin, gözlerimi açtın İstanbulum, sana çok teşekkür ederim! Nicelerine…
Dilşad Öney’07

İstanbul gezmekle bitmeyen bir şehir ama bir yerden de başlamak lazım deyip yola çıktık. Çoğu zaman önünden geçip varlığını bilmediğimiz yerleri keşfettik, ya da hep bildiğimizi sandığımız yerleri ne kadar az bildiğimizi fark ettik. Çok zevkli, keyifli aynı zamanda öğretici bir geziydi. Gezi gününden beri Hayri Bey'in anlattığı tatlı tarih dedikodularını herkese anlatıyorum:)
Daha düzenli sıklıklarla yapılmasını diliyor ve daha etkin duyurulmasını öneriyorum.
Mezunlar Derneği’ne tekrar çok teşekkürler ve yeni gezilerde görüşmek üzere...
Bengi  Akşehirlioğlu’01